Psikoterapist Haydar Alper Eser

Tarih: 01.09.2025 22:54

Ya Rezil Ya Politik!

Facebook Twitter Linked-in

Merhaba her geçen gün ‘’ben neden bu konuyu yazmak zorunda hissediyorum?’’ diye kendime sorduğum ve çalıştığım konulara lanet etmeye devam ettiğim dostlar. Biz, sınır belirlemeyi konuşurken balkona astığımız biber ve patlıcanları çalmışlar henüz kurumadan. Ruh sağlığı üzerine başladığım her yazı; can sağlığına evrilmiş bu kepazelik içinde. Takdir edersiniz ki zor mevzular, kaçırılmaktan kastımız tüm dünya literatüründeki gibi ‘’Fear of Missing Out’’ değil. FOMO; bir şeyleri kaçırıyor olma korkusuydu. Biz bu ülkede kendimiz ya da sevdiklerimiz kaçırılırsa ne yaşayacağımızı, ne hissedeceğimizi öğrenme derdine düşürüldük. Birileri tarafından! Adli tatil bitti değil mi, galiba sussam iyi olacak!

Binlerce kez uzak olsun sizlerden, Hazreti kimi seçmişseniz o korusun çocuklarınızı. Böyle bir vakayı ne geride kalanlar ne de en yakınlar dahi anlayacak seviyededir. Yas desen değildir, kayıp desen gaiplik yoktur. Biri, birileri vardır. Öyle şüpheli cinsten de değildir yani. Olay tane tane anlatılır. ‘’Biz burada yürüyorduk, top oynuyorduk, bir ağabey geldi, bir abla çağırdı’’ diye başlar hikâye. Sonrasında yaşananlar geçen her an, her dakika uzamaya başlar. Aniden, hiç beklenmedik bir anda. Neyi çağrıştırıyor bize? Travma tanımını değil mi? Peki yarattığı korku? Ailelerin varsayımları, yakalanamayan tellallar tarafından oluşturulan felaketler peki? Bugün yaşananları değil de kitlesel olarak akıl sağlığımızı nasıl yitirdiğimizi düşünmemiz gerek.

Her an bir şey olacakmış gibi düşünürsek kaygıya, olmasına dahi umarsız yaşarsak da gerçeklikten kopuşa kapı aralayacağız. Sahte diplomaların dört gün konuşulup geçildiği, depremin iki ay sonrasında her şey olmuş bitmiş gibi devam edildiği, boş araziye iki avuç beton dökülüp poz verildiği memlekette ne kadar ürker ki kurbağalar fark ettiğimiz taşlardan? Zihindeki berbat kareler içinden kare seçtirdiler bize. Seçtiğimizi de tekrar tekrar oynattılar Ücretsiz sunulan ama nerdeyse haraç kesilen eğitim yuvaları, randevu bulunamadığı için randevu satılan sağlık yuvaları ile durup yara sarmaya çalışıyoruz. Biz bu ülkede; kendi çocukluğunu koruyamamış milyonlarız belki de. Peki, bugünün çocuklarını nasıl koruyacağız?

Çocuklarımıza yoksulluğun ürünü olarak ‘’Beslenme Çantası’’ hazırlayamayacak hale geldik. Yine de sağ olsunlar, çantasız göndermeye içleri razı olmamış bazı zorbaların. Bugünlerde ‘’Travma ve Afet Çantası’’ takıyoruz kollarına çocukların. Yolda başına gelenlerin ardından kendi ruhunu kendi onarsın, kendi başını kendi sağ etsin diye. Artık başımız ne kadar sağ olursa bu Vandalizm içerisinde…

Haberleri, videoları doğrudan izletmeli miyim? Bu şekilde caydırıcı olur mu?

Elbette olur. Ama belediyelerin işçiliği gibi bir yeri onarırken başka yerleri bozarsınız henüz bilmeden. Çocuğun yaş grubuna uygun bir içerikse elbette aile içerisinde bir red flag olarak görülebilir, izlenebilir. Ancak unutmayın ki bu durum yetişkin zihni gibi değil. Hayli korkutucu. Küçük yaşlar için çok tehlikeli sayılabilir. Farklı korkular ve davranış problemleri görülebilir. Regresyon kaçınılmaz olabilir. Bu korku ile duygusunda, uykusunda baş etmeye çalışır çocuk, sabah uyanır bir de bakar ki yatağına sular dökülmüş. Yaşını ve gelişim özelliklerini saptamadan aman adım atmayın. ‘’Eşek kadardır’’ diye düşünmeyin. Eşeğin de sağlıklısı gerek bize. Sıpanızın ömrüne bereket olsun.

Bir an bile gözümü ayırmıyorum. Kafayı yemek üzereyim, ne yapmalıyım?

Geçen yıl Narin Güran Vakasının ardından akrabalarımıza, geniş aile üyelerimize dahi dikkat etmemiz gerektiğini söyleyen de bendim, bu kadar baskının çocuk nezdinde patlak verip kendine özgürlük alanları türeteceğini de. Arkadaş yok, sokak yok, hayat yok. Merhaba ekran, merhaba kontrolsüz geçişler, merhaba doomscrolling (felaket kaydırmacası) ve ötesi. Çocuğu sokaktan alıkoyabilirsiniz ama sokağın kiri elbet döner bulaşır ona. Dünyanın kirli bir yer olmadığına kanıp buna inandırmaya çalışmayı bir kenara bırakın. Dünyanın kirinden haberdar edin. Kirden uzak kalacağı şekilde bir aile kültürü edinmeye bakalım.

Okuluna da tembih ettim. Çıkışlarda da gidip bekliyorum. İyi mi yapıyorum?

Korku o denli artıyor ki artık iç rahatlamaya evriliyor. ‘’Çocuğun yok tabi, rahat konuşuyorsun’’ diyorsunuz duyuyorum. Ancak çocuğum sitede güvenlik, okulda güvenlik, her yerde güvenlikle ne kadar çocuk olabilir? İki de yakın koruma vermediğimiz kalıyor bazen yanına. Özgüven gelişimini unutuyoruz bir an. O kadar koruyoruz ki onları, kendilerini korumayı öğrenemiyorlar bile. Çantamı hazırla anne, ayakkabımı bağla baba, arkadaşıma kız öğretmen, sen ne yapacaksın peki Ya Abu Faysal? Gerçekliğe dokunmadan nasıl öğreneceksin hayatı, üstün kirlenmeden emeği, sağa sola voltayı, tehlikeyi hissetmeyi falan. Bırakın bir nebze uyansın çocuklar. Sezgilerini geliştirmelerine müsaade edin. Sezgilerini körelterek mükemmel ebeveyn olmaya çalışmayın, klinikteki peçeteler; mükemmel ebeveynlerini aniden yitirmiş insanların yasları ve yaşlarıyla dolu.

Kızımın/Oğlumun psikolojisi olumsuz etkileniyor. Destek almalı mıyız?

‘’Bu tarz vakalar hayli ciddi olduğu için muhakkak bir uzman desteği alınmalıdır’’ diye bitiyor tüm yazılar. Fakat sokaklarından kan kokularının geldiği ülkemizde herkes aynı tepkiyi vermiyor. Baş etme mekanizmalarımız, yılmazlık ilkemiz farklı çalışıyor. Yıllarca göç ve terör çalıştık, artık ne göç ne de terör bizi heyecanlandırmıyor. Terapistlerimizin de psikolojisi bozuldu. İyice gözlemlemek gerek. Tersine bulgular var mı? Ne kadar süredir var? Rutini mi yitirdi. Eğer tepki veriyorsa şükürler olsun. Kan varsa hayat vardır. Tepki varsa hala akıl sağlığından söz edebiliriz. En azından henüz aklımızı atmadığımızdan diyelim. Kapı kapı gezip çocuğu hasta bir klinik nesne haline getirmeyin. O yaşlarda büyümeyi, arzulayan çocuklar, terapiste gittiğinin ‘’havasını atarak’’ büyüdüğünü sanabilir. Ciddi olun. ‘’Çocuğumuzla falanca Hanım/Bey çalışıyor diyebilmek’’ için çocuğunuzu feda etmeyin yani.

Biz psikoloji diyoruz, siz ise hukuk, ekonomi, kültür. Şaşırdık doğrusu!

Normal şartlarda biz ruh sağlığı uzmanlarının psikoloji demesi gerekir. Ancak geri düştük bundan. Sıranın psikolojiye gelmesi için refah bir toplum olmamız gerek. Karnımız açken, çalan her telefon adliyken, akıl mücadelesi yoksulluğun yanında bir nefis mücadelesine dönüşmüşken çok da kahraman olmamak gerek. Travmayı, kolektif nevrozu, kitlelerin deliliğini bacak bacak üstüne atıp ses değiştirerek düzeltemeyiz. Asgari düzeyde yaşamaya, adalete, kriminal fikirlerin doğrusal temelde sağaltılmasına ihtiyacımız var. Benim nazarımda atılan adım, içlen su bilinçlidir. Kafası çalışan insanları canının derdine düşürüp üretimi ve felsefeyi engellemek de bilinçli! Artan vaka sayısı da açıktan ve eczaneden alınan ilaç sayısı da! ‘’Sokaklar, çocuğumuzun odasına taşıyor Hocam!’’ diye yakınmak yerine ‘’Sokakları bu hale getiren akıl kimlerin aklı acaba?’’ sormak gerekir.

Godot gelinceye kadar mottomuz kazanmalıdır netlik.

PSİKOLOJİ, YA REZİL OLUR YA DA POLİTİK!


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —