Ercan Çağlayan

Tarih: 28.09.2025 08:48

Bir dile kesilen ceza

Facebook Twitter Linked-in

Türkiye Futbol Federasyonu geçtiğimiz günlerde Amedspor’a, formasında yer alan “Koma me bona we” – yani “Grubumuz sizin için” – ifadesi nedeniyle 110 bin TL para cezası verdi. Neden mi? Çünkü bu ifade Kürtçeydi. Slogan, şiddet içermiyor, herhangi bir yasa dışı çağrı taşımıyor, hakaret barındırmıyor. Aksine bir futbol kulübünün taraftarlarına duyduğu samimi bağlılığı ifade ediyor. Ama Kürtçe. İşte sorun da burada.

Bu kararı duyduğumda bir anlığına yılın 2025 olduğunu unuttum. Çünkü zihniyet, çok daha gerilerden, geçmişin tozlu, baskıcı raflarından çıkıp gelmiş gibiydi. Hâlbuki bu topraklar çoktan çok dilli, çok kültürlü, çok kimlikli bir hakikatin üstünde yaşıyor. Ve bizler bu hakikatin içinde, yan yana durmanın yollarını ararken, devletin resmi kurumlarından biri çıkıp diyor ki: “O dil burada hoş karşılanmaz.”

Bunun sadece Amedspor’a değil, Diyarbakır halkına, Kürt yurttaşlara, bir halkın ana diline verilmiş bir mesaj olduğunu görmemek saflık olur.

Dil, yalnızca bir iletişim aracı değildir. Hafızadır. Kimliktir. Varoluşun köküdür. Bir halkın dili ne kadar görünürse, o halk da toplumda o kadar yer bulur. Ne zaman ki bir dil kamusal alandan silinmeye çalışılır, orada toplumsal eşitlikten söz etmek artık imkânsız hale gelir.

Amedspor’un göğsündeki Kürtçe slogan, tribünde Kürtçe marşlarla coşan gençlerin, formasını gururla giyen çocukların, “Ben de bu ülkenin bir parçasıyım” deme biçimiydi. Bu sloganı ceza konusu yapmak, aslında onlara verilen bir “sus” emridir. Ve ne yazık ki bu emir, çözüm süreci gibi hayati bir tartışmanın yeniden gündeme geldiği bugünlerde veriliyor.

Hatırlayalım: 2013 yılında Türkiye’de bir “çözüm süreci” vardı. Devlet ile Kürt siyasi hareketi arasında yürüyen ve toplumu büyük umutlara sürükleyen bir diyalog hattı kurulmuştu. Şiddetin yerini konuşma, taleplerin yerini yasa önerileri, çatışmanın yerini reformlar alacaktı.

O günlerde “anadilde eğitim”, “kamusal alanda Kürtçenin görünürlüğü”, “kültürel hakların genişletilmesi” gibi ifadeler TBMM kürsüsünde özgürce tartışılıyordu. Bugün ise, bir futbol formasındaki birkaç kelime Kürtçe olduğu için cezalandırılıyor. Bu nasıl bir çelişkidir?

Yeni bir çözüm sürecinden bahsediliyor şu sıralar. Peki soruyorum: Bu mu başlangıç? Barışı yeniden konuşmadan önce, barışın en temel taşı olan karşılıklı saygıyı inşa etmeden nereye varacağız?

Barış, masalarda başlayan ama sokakta yaşayan bir süreçtir. Futbol sahaları, o sokağın aynasıdır. Orada dil yasaklanırsa, meclisteki barış çağrılarının ne karşılığı kalır?

Amedspor bugün Türkiye’de sadece bir futbol kulübü değil. Aynı zamanda hem Diyarbakır halkının sesi hem de bu ülkenin demokratik çeşitliliğinin bir göstergesi. Formasına Kürtçe bir söz yazdırmak cesaret değil, doğal bir haktır. Bu hakkın cezalandırılması ise yalnızca futbola değil, birlikte yaşama iradesine de bir darbedir.

TFF’nin görevi ne? Irkçılıkla mücadele etmek, fair play’i yaymak, ayrımcılıkla savaşmak. Peki bu ceza kararı neyle örtüşüyor? Hiçbiriyle.

Kürtçeye ceza kesmek, Kürt vatandaşlara “sizi kamuya ait görmüyoruz” demektir. Bu, sadece Amedspor’un değil, binlerce taraftarın, milyonlarca Kürt yurttaşın kalbini kırmaktır. TFF bu kararı derhal geri almalı. Kürtçe’ye uygulanan bu açık ayrımcılığı kamuoyuna açıklamalı ve spor alanında her dilin, her kimliğin eşit biçimde yer alabileceğini garanti altına alacak bir yönerge yayımlamalıdır.

Bu sadece bir cezanın geri alınması değil, topluma “birlikte yaşama inancımız var” mesajı olur.

Unutmayalım: Bu ülke bir zamanlar, “çözüm” kelimesini büyük umutlarla telaffuz etti. Eğer gerçekten bir çözüm isteniyorsa, ilk adım semboller üzerinden savaşmaktan, dillerle inatlaşmaktan vazgeçmek olmalı. Çünkü barış, baskıyla değil; adaletle, eşitlikle ve her dilin onurla yer aldığı bir kamusal alanla başlar.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —