Hiç hissettiniz mi, içinizde başka bir ülke yaşadığınızı? Kimsenin bayrağını bilmediği, sınırlarını çizemediği bir ülke… Bazen orada barış hüküm sürer, bazen de sessiz bir savaş. İşte bu yazı, o görünmez ülkeye bir yolculuk. İnsan ruhunun yıkılışlarını, yeniden doğuşlarını ve kendi içindeki özgürlüğü nasıl kurduğunu anlatıyor.
İnsanın içinde bir ülke vardır. Bayrağını kimsenin bilmediği, sınırlarını haritaların göstermediği bir ülke. Orada şehirler duygulardan yapılır; bir köşesi umut, diğer ucu öfke. Sessiz dağlarında düşünceler dolaşır, nehirlerinde vicdan akar. Ve her insan, bu iç ülkede hem hükümdar hem mahkûmdur.
Bu ülkenin yıkılışları olur bazen. Dışardaki dünyanın hoyratlığı, içerideki kentleri yakar, ormanlarını kurutur. Kimi zaman bir haber, bir söz, bir ihanettir yangının kıvılcımı. Kimi zaman da büyük gürültüler olmadan çöküverir bu ülke — içten, sessizce, kimse fark etmeden. İşte tam o anlarda insan aynaya baktığında yalnızca yüzünü değil, harabeye dönmüş iç ülkesini görür.
Ama ne tuhaftır…
Bu iç ülke dışarıdaki ülkelere çok benzer. Orada da baskılar olur. Özgürlük talebi bastırılır bazen. Kalbin meydanlarında barış isteyen duygular toplanır ama içimizdeki otoriter ses hemen dağıtır onları: “Sus. Güçlü olmalısın.” der. İçimizde bir muhalefet vardır ama çoğu zaman zayıftır. Sessizdir. Korkmuştur.
Yine de bir umut var. Çünkü her insan içindeki ülkeyi yeniden kurabilir. Belki bir kitapla, belki bir dost eliyle, belki bir gözyaşıyla… Yeniden yollar yapılır, köprüler kurulur, meydanlara güneş doğar. İçimizdeki yasaklı duygular tekrar konuşmaya başlar: Sevgi, merhamet, cesaret, adalet…
Bizi içten içe tüketen o sessiz faşizme karşı dikilir bazen bir şiir, bir şarkı ya da bir anı. Derinlerde bir yerlerde yeniden canlanır iç ülkenin ruhu. Çünkü hiçbir baskı sonsuz değildir, içteki halk da bir gün uyanır. Bir insanın içindeki adalet duygusu, dışardakinden daha güçlüdür. Ve bir kez ayağa kalktı mı, onu hiçbir sistem susturamaz.
İnsanın içindeki ülkeyi korumak, dışardaki dünyayı değiştirme cesaretinin ilk adımıdır. Her devrim önce içeride başlar. Her barış, insanın kendiyle yaptığı bir anlaşmadır.
İçinde bir ülke taşıyan herkes, aslında bir devlettir.
Ve en kutsal görev: O ülkeye ihanet etmemektir.