Kadir Kılıç

Tarih: 18.11.2025 00:08

Demirtaş Neden Hala Tutsak ?

Facebook Twitter Linked-in

Türkiye’de hukuk artık sadece nefessiz değil; devlet aklının gölgesinde tamamen işlevsiz bırakılmış durumda. Selahattin Demirtaş’ın yıllardır içeride tutulması, “yargı süreci” gibi kavramlarla açıklanamayacak kadar politik bir tercihtir. Burada yapılan şey bir siyasetçiyi cezalandırmak değil; bir halkın iradesini duvara çarpmaktır.

AİHM’in bağlayıcı kararlarına rağmen kılını kıpırdatmayan bir devlet, hukuka değil kendi siyasal ajandasına hizmet ediyordur. Demirtaş dosyası mahkeme salonlarında değil, kapalı kapılar ardında hazırlanıyor. Çünkü tutsak edilmek istenen kişi değil; Kürt halkının geleceğe dair sözüdür.

Öcalan’ın Paradigması: Bu Coğrafyanın Tek Gerçek Çözüm Çerçevesi

Türkiye’nin barış, çözüm ve demokratikleşme ihtimalinin kilidi; Sayın Abdullah Öcalan’ın, Kürt halkının tarihsel acılarından süzerek geliştirdiği demokratik toplum paradigmasıdır. Bu paradigma, bu coğrafyada kalıcı bir çözümün mümkün olduğunu gösteren tek somut fikri zemindir.

Demirtaş ise bu zemini toplumsallaştırabilen, geniş kitlelere ulaştırabilen en güçlü siyasal aktörlerden biridir. Dolayısıyla Demirtaş’ın özgürlüğü yalnızca bir hak ihlalinin telafisi değil; ulus-devlet paradigmasının sorgulanacağı, Kürt sorununun Sayın Öcalan’ın demokratik toplum perspektifiyle konuşulacağı ve katkı sunacağı bir kapının açılması demektir.

Devletin bugün aynı anda Sayın Öcalan’ı ağır tecrit altında tutması, Demirtaş’ı içeride tutması ve halkın demokratik taleplerini bastırması tesadüf değildir.
Çünkü bu üç unsur bir araya geldiğinde çözüm kaçınılmaz hale gelir:
• Halkın iradesi
• Öcalan’ın paradigması
• Demirtaş’ın demokratik toplum siyasal çizgisi

Bir araya geldiği an devletin elindeki baskı aygıtı anlamsızlaşır. Bu yüzden Ankara, Kürtlerin siyasal aklını parçalama stratejisini sürdürmektedir.

Bugün İmralı’daki ağır tecrit ile Edirne’deki tutsaklık arasında doğrudan bir bağ vardır. Devlet, Kürtlerin siyasal aklını iki parçaya bölerek etkisizleştirmeye çalışmaktadır.

Asıl Korkan Kim?

Demirtaş’ın içeride tutulmasının nedeni, onun “suçu” değil; toplumdaki karşılığıdır. Devlet biliyor ki Demirtaş özgür olduğu gün:

• Kürt halkının demokratik çizgisine moral ve yön verecek,
• Batı’daki demokratik kesimlerle köprü kuracak,
• Seçim dengelerini değiştirecek güçlü bir toplumsal enerji yaratacaktır.

Aslında korkulan tam olarak budur.

Devletin asıl kaygısı, Demirtaş’ın Kürt halkının moral gücünü yeniden ayağa kaldıracak olmasıdır. Bu yüzden yıllardır dosyanın merkezine Kobani olayları sıkıştırılıyor. Oysa hakikat çok nettir:

Kobani, yalnızca IŞİD’e karşı bir savunma değildi; Kürtlerin kendi kaderine sahip çıkma iradesinin tarihsel bir dönüm noktasıydı.
Bugün Demirtaş’a yüklenen suçlamalar, o günkü direnişin yarattığı toplumsal güce kesilen siyasal bir faturadır. Devlet, Kobani’nin yarattığı özgüvenin hesabını Demirtaş üzerinden görmek istiyor.

Demirtaş’ın siyasete kattığı umut, dayanışma ve demokratik cesaret, iktidarın tahammül edemediği şeydir. Bu yüzden dosya ağırlaştırılıyor, bu yüzden duvarlar yükseltiliyor.

“Öcalan istemiyor” söylemi ise tamamen manipülasyondur. Demirtaş’ın, Öcalan’ın barış çağrısını destekleyen açıklamaları hafızalardadır. Bu iddiaların amacı, halkın zihnini bulandırmaktır. Ama bu halk kimin ne dediğini, neyi savunduğunu çok iyi bilir.

Cezaevleri: Yüz Yıllık Bir İnkâr Mekanizması

Demirtaş’ın tutsaklığı, yüz yılı aşan bir devlet pratiğinin güncel versiyonudur. Cezaevleri, Cumhuriyet tarihi boyunca Kürt halkının siyasal iradesini kesintiye uğratmanın ana mekanizması olarak kullanıldı. Bugün yapılan da aynıdır.

Bu tablo yeni değil; yüz yıllık bir red ve inkâr rejiminin güncellenmiş halidir.
Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana devlet, Kürtlerin siyasal temsilini varoluşsal bir tehdit olarak görmeye devam etti. 1925’ten 1938’e, 1990’lardan bugüne kadar uzanan baskı politikaları, Demirtaş’ın tutsaklığıyla yeniden üretiliyor.
Devlet, Kürtlerin demokratik siyasette güç kazanmasını tarihsel olarak kendisine karşı bir “risk” olarak kodlamayı sürdürüyor.

Fakat tarihin söylediği bir hakikat var:
Kürt halkının iradesi hiçbir zaman duvarlara sığmadı.

Demirtaş özgür kaldığında yalnızca kendi yolunu değil, Türkiye’de yeni bir siyasal tartışmanın rotasını belirleyecektir. Devletin büyüyen korkusu da tam olarak buradadır.

Eğer Demirtaş Azad Edilmezse Ne Olur?

Eğer Sayın Demirtaş azad edilmezse bunun nedeni açıktır:
Devlet, Kürt halkının demokratik siyasette güç kazanmasını istememektedir.

Demirtaş’ın tutsaklığı bu halkın hafızasında bireysel bir mesele değil; kolektif bir saldırı olarak duruyor.
Bu nedenle baskı arttıkça irade daha da büyüyor, talepler daha da netleşiyor.
Devlet bir kişiyi susturduğunu sanıyor; oysa susturamadığı şey yüz yıllık bir halkın hafızasıdır.

Fakat bu tercih ağır bir bedel doğurur. Çünkü Demirtaş’ın özgürlüğünün engellenmesi, Türkiye’nin demokratikleşme ufkunun kapanması demektir. Bu durumda sadece bir siyasetçi değil, bütün bir toplum rehin alınmış olur.

Demirtaş içeride kalsa da onun temsil ettiği demokratik çizgi toplumdan ve hafızadan silinmeyecektir. Aksine, baskı arttıkça bu talep daha da güçlenir.

Devlet, Demirtaş’ı içeride tutarak zaman kazandığını sanıyor; oysa kaybedilen devam eden demokratik toplum ve barış sürecinin ve toplumsal barışın fırsatıdır.

Özgürlük Gecikir, Ama Engellenemez

Bugün yaşananlar bir gerçeği daha açığa çıkarıyor:
Bu ülke kendi cesaretinden korkuyor.

Demirtaş özgür olduğu takdirde Türkiye kendi karanlığıyla yüzleşmek zorunda kalacak.
Demokrasi artık bir vitrin sözü olmaktan çıkacak, devletin bütün ezberleri dağılacak.
Asıl korkulan, toplumun değişim talebinin geri dönülmez bir noktaya ulaşmasıdır.

Demirtaş içeride; bu tablo iktidarın gücünü değil, korkusunu gösteriyor.
Korkulan şey bir kişinin değil, bir halkın kendi demokratik mücadelesine sahip çıkma iradesidir.

Özgürlük geciktirilebilir ama engellenemez.

Tutsak olan Demirtaş değilmiş;
tutsak olan bu ülkenin cesaretiymiş.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —