CHP’nin İmralı’ya gidecek heyette yer almama kararı, siyasetin en kritik eşiklerinde gösterdiği kararsızlığın yeni bir örneği olarak karşımızda duruyor. Türkiye’nin yıllardır çözülemeyen, her neslin sırtında ayrı bir yük bırakan bir meselede Meclis’te kurulan komisyonda yer alıp sürece katkı sunmak varken, partinin “biz gitmeyelim” tavrı, ana muhalefet iddiasıyla bağdaşmayan bir çekince görüntüsü yaratıyor. CHP uzun süredir demokrasi, hukuk ve barış kavramlarını siyasetin merkezine yerleştirdiğini söylüyor; ancak bu kavramların gerçek anlamda hayat bulacağı bir temasın kapısına gelindiğinde geri adım atması, ortada ciddi bir tutarsızlık olduğunu gösteriyor. Barış söylemi kürsülerde güçlü duruyor, fakat sahaya inildiğinde aynı cesareti görmek zorlaşıyor.
CHP’nin itirazı, sürecin İmralı’ya sıkıştırıldığı iddiası üzerine kurulu. Oysa gerçek şu ki, Türkiye’nin Kürt meselesi gibi karmaşık bir sorununda temas kurmadan, muhataplarla konuşmadan yol alınamayacağını herkes biliyor. Bir yere gitmek, muhatap almak ya da kişileri meşrulaştırmak değildir; devlet aklının, TBMM çatısı altındaki bir komisyonla süreci yönetmesidir. CHP’nin “görüşmeye karşı değiliz ama biz gitmeyelim” yaklaşımı, politik bir duruştan çok kamuoyu tepkisinden duyulan korkunun tezahürü gibi duruyor. Bu da partiyi, risk almaktan kaçınan bir görüntüye mahkûm ediyor.
Türkiye’de barış ya da demokratik normalleşme gibi büyük başlıklar, siyasetin elini taşın altına koymasını gerektirir. Bu süreç herkes için risklidir; kimseye bedelsiz bir kazanım sunmaz. Ama siyasi liderlik, tam da böyle anlarda ortaya çıkar. CHP ise yıllardır aynı çizgide ilerliyor: Söylemde iddialı, sahada temkinli. Sanki sürecin sorumluluğunu başkalarına bırakarak tarihsel bir rol üstlenebilirmiş gibi… Oysa fotoğraf karesine girmeden tarih sahnesine girilmez. Bugün CHP’nin yaptığı, sürecin en kritik adımında masadaki boş sandalyeyi temsil etmektir. Bu da onu, ülkenin gerçek sorunları karşısında yine edilgen bir noktada konumlandırıyor.
Tarih, siyasetçinin cesaretini not eder. CHP’nin bu kararında ise cesaret değil, çekince daha baskın. Ve bu çekince, toplumun önemli bir bölümüne “ana muhalefet yine kritik bir anda sahada yok” duygusunu hissettiriyor. Türkiye’nin çözüm bekleyen en ağır meselelerinden birinde inisiyatif almak yerine mesafeyi tercih eden CHP’nin bu tavrı, uzun vadede partinin hem politik etkisini hem de toplumsal güvenini zayıflatacaktır.