Çocukların uçsuz bucaksız dünyasından yetişkin birey ve toplumsal yaşam evrenine geçişte daima en büyük rol ebeveynlere düşüyor. Burada çevrenin etkisi yadsınamasa da çocuğun toplum içinde ki kavrayış ve düşünüş tarzı; toplumu ve olayları yorumlama yetisi çocukların yine ebeveynlerinden aldıkları eğitimle şekillenir.
Her çocuğun aynı soru karşısında farklı cevap vermesi ve ya verdikleri cevabın farklı bir üslupla veriliyor olması dahi yetiştikleri çevre ve aile ortamı hususunda bize apaçık ipuçları verir. Çocuk eğitiminden bahsedilirken çocuğun kendi algısıyla hareket edebileceği ve doğuştan sahip oldukları bir takım özel bilişsel yetenekleriyle dünyayı yorumlayabileceği gerçeği göz ardı edilerek; çocuğu tamamen soyutlayarak salt bir aile terbiyesinden ibaret bir eğitim tabi ki düşünülemez fakat aile ortamında her şeyin sürekli tekrar edilmesi çocukta alışkanlık haline geleceği ve bunun çocukta bir karakter olarak yer edeceği gerçeğini kabul etmeliyiz. Çocuk her zaman gördüğü şeyleri alışkanlık haline getirir. "Çocuğa ve çocukluğa çocuğun içinde büyüdüğü duygu, kimlik ve düşünce evreni içinde ulaşılabilir." der Mustafa Ruhi Şirin. Kendisinde etik bir dünya görüşü barındırmayan ve bu etik anlayışı hayatına ve davranışlarına yansıtamayan hiçbir ebeveyn, çocuğu saygın, sorumluluk sahibi, ahlaki değerlere saygılı bir şekilde eğitemeyecektir. Burada Hz. Muhammed'in "Hiçbir baba çocuğuna güzel ahlaktan daha hayırlı bir miras bırakmamıştır." hadisi toplumsal bir gerçeklik ve derin bir felsefik görüş olarak önümüzde asılı durmaktadır.
Toplum olarak bireye indirgenen insanlık bireyi de çocukluk, yetişkinlik ve yaşlılık olarak dönemlere ayırır. Bu dönemlerin en önemlisi ve üzerinde durulması gereken çocukluk dönemidir hiç şüphesiz. Çünkü yetişkinlik ve yaşlılık dönemlerinin temeli çocukluk dönemidir ve bu dönemde bireyin içinde yaşadığı çevre, birlikte sürekli "anı" oluşturduğu aile çocuğun algısını, bilincini oluşturmakta ve karakterini şekillendirmektedir. Neredeyse bütün öğreti ve dini inanışlarda çocuk geleceğin inşa edilmesi için araç olarak görülmekte; dünyevi sistemlerin çoğunda çocuklar üzerinde sürekli bir algı çalışması yapılmakta ve kişilik mühendisliğiyle çocukları yeni dünya için hazırlamaya çalışmaktadırlar.
Çocuğun yetiştirme tarzları her dönemde farklılık göstermekle birlikte psikolojik, sosyolojik, ekonomik, politik, hukuksal anlamda en nihayetinde çocuğun insan ve birey olarak topluma en iyi şekilde hazırlanması ve toplumun sorunlarına çözüm arayan geleceği şekillendirme yeteneğine sahip sorumluluk bilincine erişmesi amaçlanmalıdır.
Salt eğlence ve günü kurtarma veyahut ekonomik kaygılarla eğitilen çocuğun isteklerine eriştiğinde amaçsız kalacağı unutulmamalıdır. Gerçek bir dünya görüşüne sahip; içinden geldiği toplumun gerçeklerine sırt çevirmeyen milletinin sorunlarını kendi sorunu gibi gören dilini, dinini ve tarihini amacı doğrultusunda savunan gelecek kuşakları düşünerek bir eser yaratma derdi olan birer birey yetiştirmek insanın en büyük amacı olmalıdır.