Veli Beysülen

Tarih: 14.08.2025 00:01

Asıl Suçlu Zulmü Seyredenlerdir!

Facebook Twitter Linked-in

Günümüz dünyasında insanların başta gıda olmak üzere hayatlarını idame ettirmek için ihtiyaç duydukları maddelere ulaşmalarında ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Olaya bireysel bakıldığında, bunun ilk nedeninin bireylerin maddi yoksunluğu olduğu görülür. Fakat bunun bireysel yoksunluğun dışında birçok nedeni var. Ülkelerin kaynaklarının yetersizliğinin yol açtığı genel yoksulluk, hatta açlık, savaş ve şiddetin kaynaklara ulaşmayı engellemesi ve insanların refahı için kullanılacak kaynakları tüketmesi, kapitalist sistemde burjuvazinin doymak bilmeyen kar hırsı ile yaratılan değere el koyması, emperyalist merkezlerin dünyanın yoksul geri kalmış ülkelerinin yerel halk için kullanacağı kaynaklar üzerindeki sömürüsü hepsi insanları yaşamlarını idame ettirecek kaynaklara ulaşmaktan yoksun bırakan nedenlerdir.

Daha önce yazılarımda birkaç defa yazdım, özellikle demokratik gelişmesini tamamlayamamış, kurumsal yapılanmanın olmadığı, erkin parti veya tek kişide olduğu ülkelerde de yoksulluk oy almanın aracı olarak kullanılır ve yoksulluğu ortadan kaldırmaktansa onu yönetmeye yönelik politikalar uygulanır. Nitekim 1802-1885 yılları arasında yaşamış, Sefiller kitabının yazarı Fransız düşünür ve yazar Victor Hugo, "Siz yardım edilmiş yoksullar istiyorsunuz, biz ise ortadan kaldırılmış  yoksulluk" diyerek, yönetimin yoksulluğa bakışını gözler önüne sermişti. Hugo, bu söylediği ile bir gerçeğe parmak basmıştı. Zira tarih boyunca, kral, imparator, derebeyi, padişah gibi ülkeyi yönetenler ile dini otoriteler, yoksullara yardım adı altında hayırseverlik sattılar. Bu nedenle, erk sahipleri yoksulluğu temeli yok edecek politikaları asla uygulamadılar. Onu hep el altında bulundurdular ve yardımlarla hayırseverlik satarak onları kendilerine bağımlı hale getirdiler.

Kuşkusuz günümüzde de özellikle sosyal politikaların geriletilmesi, ekonomik dengesizlik ve adaletsiz paylaşım yoksulluğu derinleştirdi. Dolayısıyla Türkiye benzeri ülkelerde, bütçeden yapılan ayni veya nakdi yardımlarla insanların asgari düzeyde hayatlarını sürdürmeleri sağlanır. Yurttaşların vergilerinden yapılan bu yardımlar, günün iktidarının hatta onun başındaki liderin iyilikseverliği olarak lansedilir. Yardım alanlar, kendilerini yardımsever lideri seçmek zorunda hisseder ve ona oy verirler. Kısacası iktidar sahipleri, yoksullaştırdıkları insanların yoksulluğunu oya tahvil ederler.

Evet, yaklaşık 45-50 yıldır dünya genelinde uygulanan yeni liberalizm, birçok ülkede daha çok insanı yardıma muhtaç hale getirdi. Ve bu insanlar, günlük ihtiyaçlarını karşılayacak maddi olanaklardan yoksun oldukları için, kendilerine verilen yardımlarla ancak asgari düzeyde ihtiyaçlarını karşılayabiliyorlar. Daha açık bir ifade ile dünya genelinde yoksulluk hızla artıyor. Maalesef bugün dünya nüfusunun önemli bir kısmı uygulanan ekonomik programdan dolayı muhtaç durumdadır. Elbette bu uygulanan ekonomik programlarla ülkeden ülkeye farklılık gösteren bir durumdur ve iane yardımlarla kısmen de olsa önlenmektedir.

Ne yazık ki, yukarıda açıkladığım nedenlerden biri olan savaşın yol açtığı yoksunluk, savaşın yıkıcı etkilerinin yol açtığı yıkım veya kaynak tüketimi ile sınırlı değil. Zira tarih, savaşın taraflarının birbirlerini dize getirmek üzere, halkın temel ihtiyaç maddelerine ulaşmasını engelledikleri örneklerle doludur. Kuşkusuz bu tür savaş kazanma taktiği, açlığın silah olarak kullanılmasıdır. Bunun tarihte birçok örneği vardır. Özellikle son yüzyıl içinde açlığın silah olarak kullandığına dair birçok örnek verilebilir. Bunlardan bazıları devletler arası savaşlarda devletten devlete uygulanırken, bazıları ise iç savaşlarda ülkeyi yönetenlerin anlaşmazlığa düştüklerinin yaşadıkları bölgelere yönelik bölgesel uygulamalarıdır.

İkinci emperyalist paylaşım savaşı (İkinci Dünya Savaşı) sürecinde, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin (SSCB) Leningrad kentini 1941-1944 yılları arasında 870 gün kuşatma altında tutan Naziler, nüfusu savaşmadan yok etmek amacıyla aç bırakınca, yaklaşık yarım milyon kişi açlıktan öldü. Buna benzer örnekler sonraki yıllarda yaşanmaya devam etti. 1992-1996 yılları arasında Bosna-Hersek'i kuşatan Sırp güçleri elektrik ve gıdayı kesti. Kıtlık nedeniyle binlerce kişi uluslararası yardıma rağmen hayatını kaybetti. Suriye iç savaşında eski Suriye yönetiminin Guta ve Madaya yönelik ambargosu, Yemen'e yönelik batı destekli Suudi Arabistan saldırısı, Etiyopya'da hükümetin ülkenin Tigray bölgesine uyguladığı abluka ve gıda ambargosu bunların başlıcalarıdır. Yukarıda bir kaç örnekle açıklamaya çalıştığım silahların en korkuncu olan
açlığın kullanılmasının dünya tarihinde pek çok örneği vardır. Maalesef bu acımasız silahın kullanılmasına dair en güncel örnek, Siyonist İsrail yönetiminin Gazze şeridine yönelik uyguladığı ambargodur. Evet, İsrail 7 Ekim 2023 tarihinden bu yana ölçüsüzce saldırdığı, yakıp yıktığı onbinlerce insanı katlettiği Gazze şeridinde şimdi de silah olarak açlığı kullanıyor. Yüzlerce Filistinli gıdaya ulaşamamaktan dolayı hayatını kaybetti, kaybetmeye de devam edecek.

Nitekim Kitlesel Kıtlık veya kıtlığın silah olarak kullanmasına dair çalışmaları ile bilinen ve buna dair kitapları bulunan İngiliz insan hakları aktivisti Alex de Waal, İsrail'in Gazze'ye yönelik gıda ambargosunun ve Gazze şeridinde yol açtığı kitlesel açlıkla daha önce hiç karşılaşmadığını belirtiyor ve "Kitlesel açlık başka hiçbir yerde bu hızda yaşanmadı" diyor.

12 Ağustos 2025 tarihinde basına, İsrail'in dayattığı gıda kıtlığı nedeniyle son 24 saatte 6 Filistinlinin daha yaşamını yitirdiği haberleri düştü. Habere göre, Son ölenlerle birlikte, dayatılan kıtlık nedeniyle Gazze'de bugüne kadar 103'ü çocuk 228 Filistinli hayatını kaybetti.

Öte yandan İsrail'in 7 Ekim 2023'ten bu yana Gazze'ye düzenlediği saldırılarda, çocuk  kadın, yaşlı, hasta toplam 61.599 Filistinli hayatını kaybederken 154.088 Filistinli ise yaralandı. Gazze'de alt yapı çöktü, barınma yerlerinin tamamına yakını ile kamu hizmeti veren, okul, hastane, ibadethne gibi binaların tamamı hizmet veremez durumda. Şimdi de İsrail Gazze'yi tamamen işgal planını devreye sokmuş bulunuyor. İsrail  Filistinlileri, ya açlıktan ölürsünüz ya da bölgeyi terk edersiniz tercihi ile karşı karşıya bırakıyor. Bu nedenle Gazze'ye yönelik abluka ve yardım noktalarını hedef alan saldırıları devam ediyor. BM raporuna göre, Gazze Şeridi'ndeki gıda kıtlığı durumu 5. Seviye'ye yani "Felaketle Sonuçlanması Muhtemel" aşamaya ulaştı.

İsrail'in uyguladığı topyekün yok etme planı, çağımız savaşlarında çatışmaların askeri operasyonlar yapmak ve silah kullanmakla sınır olmadığını, yiyecek, su, ilaç gibi hayati kaynakların da karşı tarafı yavaş yavaş öldürmek için silah olarak kullanılabildiğini gösteriyor. Kısacası savaş silahı olarak kullanılan açlık, askeri operasyonlardan daha öldürücü. Gazze'de her gün özellikle çocuklar arasında açlık ve yetersiz beslenmekten kaynaklı ölümler yaşanıyor. Gazzeliler bombardımandan sağ çıkmak ve hayatta kalmak için gerekli malzemelere ulaşmak gibi iki cephede  savaş veriyor  BM İnsani İşler Koordinasyon Ofisi'nin (OCHA) Filistin direktörü Jonathan Whittall, "Gazze sadece açlıkla değil, hesaplı şekilde yürütülen açlıktan öldürme politikasıyla karşı karşıya." Diyerek durumun vahametini gözler önüne seriyor. Uluslararası kuruluşlar, Gazze Şeridi'ndeki nüfusun yüzde 90'ından fazlasının hayatta kalmak için gerekli ihtiyaç malzemelerini bulmak için savaş verdiğini gözler önüne seriyor.

Tüm bunlar, savaşın yol açtığı olağan sonuçlar olmayıp, insan eliyle uygulanan topluca yok etme planının uygulanmasının sonucudur. Uluslararası kuruluşların raporlarına göre, Gaze'ye uygulanan   abluka ve açlık "sistematik bir askeri strateji" haline gelmiş bulunuyor.

Peki, bunlar yaşanırken insan hakları savunucusu olduklarını iddia eden Batı ile İslam dünyası ne yapıyor derseniz, hepsi tribünden kaygıyla izliyorlar ve İsrail'i çok ama çok sert kınıyorlar. Kınıyorlar ama İsrail umursamıyor. Tabii ki umursamaz, bugüne kadar her yaptığı desteklenen ve sırtı sıvazlanan İsrail, onların kendisini dostlar alışverişte görsün anlayışıyla usulen kınadığını çok iyi biliyor. Müslüman ülkeler ise hamasi nutuklarla işi geçiştiriyorlar. Sadece hamasi nutuklarla geçiştirmiyorlar, İsrail ile ticarete de son hız devam ediyorlar.

Halbuki uluslararası hukuk, açlığın silah olarak kullanımını yasaklıyor. Evet, uluslararası hukuk aç bırakmanın bir savaş silahı olarak kullanmasını suç sayıyor. Buna göre Gazze'de özellikle sivillerin yiyecek ve ilaçtan mahrum bırakılmaları insanlığa karşı suç işlenmesidir. İsrailin Gazze'ye yönelik uygulamaları, Cenevre Sözleşmeleri ve Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin Roma Statüsüne göre savaş suçudur. Nitekim İsrail'in Gazze'de işlediği savaş suçlarının soruşturulması için kendisine yapılan başvuruyu ele alan Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICC), İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile eski Savunma Bakanı Yoav Galant hakkında tutuklama emri çıkardı. Buna  göre hakkında tutuklama kararı bulunan bu  kişiler, taraf devletlerce  yakalanıp mahkemeye teslim edilebilirler.
Ancak karar uygulanmadı ve savaş suçu işlemiş olanlar tutuklanmadı. Ne yazık ki, tutuklanmayan İsrail Başbakanı, açlığı Gazze'de yaşayanlara karşı kullanarak, savaş suçu işlemeye devam ediyor.

Daha önce defalarca savaş suçu işleyen İsrail bu suçu işlemeye devam ederken, dünya onu seyrediyor. Kuşku yok ki, insanlık suçunun işlenmesine karşı ses yükseltmeyen ve onu seyredenler tarih önünde hesap verecek gerçek suçlulardır! 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —