Veli Beysülen


Yeşil Kuşak'tan BOP'a Ortadoğu (7)

.


Yazı serisinin bir önceki bölümünde, Suriye iç savaşında barbar IŞİD’in, Kürt nüfusun yoğun olarak yaşadığı Kuzey Doğu Suriye’de (Rojava) yaşayan halkların oluşturdukları Kanton tipi özerk bölgeye yöneldiğini ve Kobane Kantonu'na saldırdığını belirtmiştim. Daha sonra ABD’nin silah desteği ile Irak Kürdistan Bölgesi'nden Peşmergelerin Türkiye’nim açtığı koridoru kullanarak bölgeye intikal etmeleri üzerine, IŞİD geri püskürtüldü ve devam eden savaşta Suriye Demokratik Güçleri IŞİD’i mağlup ederek, hakimiyetine son verdiler. 

Tüm bunlar yaşanırken, içerde yükselen karşı çıkışlara rağmen Suriye yönetiminin kısa sürede pes edeceğini düşünen AKP iktidarı, Türkiye’yi savaşta muhaliflerin yanında taraf haline getirdi. ABD ile iş birliği içinde Suriye’den kaçan grupları eğit-donat projesi çerçevesinde eğitti. Ancak bu proje bölgenin dinamik başka grupların hakimiyetine girmesi üzerine tutmadı. El Kaide’nin devamı olan El Nusra, Ahraru Şam, Fetih Ordusu ve ismini burada sayamayacağım birçok örgütün taraf olduğu ve yönetime karşı savaşmanın yanı sıra birbirleriyle ganimet paylaşım savaşına tutuştuğu tüm bu cihatçı çetelerin ülkeyi kan gölüne çevirmeleri üzerine, Suriye yönetimi Rusya ile İran’ı yardıma çağırdı. Rusya’nın hava desteği ile cihatçı gruplara karşı kara harekâtı başlatan Suriye devleti, ülkenin büyük kısmında kontrolü sağladı.

Türkiye süreç içinde sınırlarından geçen cihatçı gruplara yol verdi. Ne yazık ki, yol verdiği veya göz yumduğu bu çeteler Hatay Reyhanlı, Şanlıurfa Suruç ve Başkent Ankara’nın göbeğinde gerçekleştirdikleri bombalı saldırılarla yüzlerce Türkiye yurttaşını katlettiler. Buna karşı Türkiye, Özgür Suriye Ordusu adındaki oluşumla birlikte Kuzey Suriye’de bazı bölgeleri hakimiyetine aldı. Bu süreçte Türkiye, kâh ABD’nin yanında kâh Rusya’nın yanında yer almak suretiyle bölgede olmaya çalıştı. Nihayetinde Suriye ordusunun karşı saldırıları sonucu, cihatçı grupların önemli bir kısmı İdilp’te konuşlandı. Rusya, Türkiye ve İran, dolaylı olarak Beşar Esad başkanlığındaki merkezi Suriye yönetimi yaptıkları Astana görüşmeleri sonunda İdlib’i çatışmasızlık bölgesi ilan ettiler. Antlaşmaya göre; Türkiye, Rusya, İran gözlemcileri İdlib'in belirli yerlerine yerleştirilecekti. Gözlemci yerleştirilmesinin amacı Suriye ordusu ile Özgür Suriye Ordusu militanları arasında çatışmayı engellemekti. Tüm bu tedbirlere rağmen, gruplar gerek merkezi yönetimle gerekse kendi aralarında çatışmalara devam ettiler. 

ABD ise; İŞID’e karşı silah ve mühimmat desteği ile askeri eğitim verdiği Kürt nüfusun ağırlıkta olduğu Kuzey Doğu Suriye (Rojava) Suriye Demokratik Güçlerine desteğe devam etti ve bölgede sınırlı askeri varlığını sürdürdü. Zira bölge gerek tarıma elverişli toprak bakımından gerekse Suriye’nin petrol rezervi bakımından ekonomik olanakları en fazla bölgesidir. Bu özelliğinden dolayı, ABD’nin kontrol altında tutmak istediği bir bölge olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Aslında buna şöyle söyle söylemek daha doğru, dışarıdan kışkırtma ile iç savaşı başlatmış olan ABD, savaşın yükünü, Rusya, Türkiye, İran gibi devletlerin sırtına yıkarken, kendisi IŞİD tehdidini kullanarak, ülkenin tarım ve petrol rezervi bakımından en zengin bölgesini kontrolüne almış oldu.

  2011 yılında başlayan iç savaş, son yıllarda yavaşlamış ve Beşar Esad yönetimi ülkenin önemli kısmında kontrolü ele geçirmiş olsa da oyun kurucusu çok, İsrail, Türkiye gibi komşu ülkeler ile ABD ve müttefikleri bölge dışından taşınmış birçok cihatçı grup arasında çekişmenin sürdüğü ülkede sorunun nasıl çözüleceği Kasım 2024’e kadar belirsizliğini hep korudu. Nitekim sessizliğin hakim olduğu bir süreçte, 27 Kasım 2024'te muhalifler kuzeybatı Suriye'de ani bir taarruz başlattı ve stratejik bazı kasaba ve köyleri ele geçirdiler. Çok hızlı bir şekilde ilerleyen Hey’etu Tahriri’ş-Şam, Türkçe açılımı Şam Kurtuluş Heyeti, kısaca HTŞ, Suriye İç Savaşı'nda yer alan Sünni İslamcı siyasi ve paramiliter bir örgüttür. Heyeti Tahriri Şam 28 Kasım'da, Rusya ve Suriye savaş uçakları muhalif mevzilerini bombaladılarsada durdurulamadılar ve ertesi gün Halep'e girdiler. Kısa sürede kenti ele geçiren muhalifler, hızla ilerleyerek 8 Aralık 2024'te tarihinde  Başkent Şam'ı ele geçirdiler. Böylece 61 yıllık Baas rejimi çöktü ve Beşşar Esad ülkeyi terk ederek Rusya'ya sığındı.

Peki, kimdi kısa adı HTŞ olan bu örgüt? Nasıl olmuştu da birdenbire ülkeye hakim olmuştu? Bu, dış destek olmadan mümkün müydü?  

Suriye iç savaşı sürecinde birçok cihatçı çete kurulmuş ve bunlar rejimin yanı sıra, kendi aralarında da ganimet paylaşım kavgasına tutuşmuşlardı. Bu grupların genelinin İdlib’de toplanmasıyla birlikte aralarında kente hâkim olma kavgası başladı. Zamanla bunların sertlik yanlılarını tasfiye eden HTŞ kente hâkim oldu. HTŞ Türkiye dahil ABD ve diğer batılı devletler tarafından terör örgütleri listesine alındı. Ne gariptir ki, batılı devletlerin terör örgütleri listesine aldıkları HTŞ, 2024 yılının son ayında Suriye’de yine onların desteği ile kısa sürede yönetimi ele geçirdi. Sünni Şafii mezhebinden olan, ABD’nin başına 10 milyon Dolar ödül koyduğu kod adı Colani, Ahmet Eş Şara ise 29 Ocak 2024 tarihinde Cumhurbaşkanı ilan edildi. Şeriat hükümlerine göre göre ülkeyi yönetmeyi amaçlayan HTŞ, Batı tarafından kısa sürede terör örgütleri listesinden çıkarıldı ve başına ödül koydukları lideri ise ülkenin Cumhurbaşkanı olarak tanındı. Ahmet Eş Şara Anayasanın 3 yılda seçimlerin ise 5 yılda yapılabileceğini belirtse de çok parçalı Suriye’nin yeni yönetim şeklinin ne olacağı henüz belli değil. Zira ülke şu anda, Sünni çoğunluğun yaşadığı orta ve Güney Suriye, Nusayri Şiilerinin yaşadıkları Batı Suriye ve Kürtlerin yaşadıkları Kuzey Suriye olmak üzere 3 parça görünümündedir.

Kuşkusuz Suriye’nin etnik ve mezhepsel farklılıkları esas alan, özerk bölgelerden oluşan federal bir devlet olarak mı, yoksa üniter bir devlet olarak mı yoluna devam edecek; üniter devlet olacaksa yereli güçlendirecek mi yoksa tüm yetkiler merkezde mi toplanacak sorularının cevabları henüz verilmiş değil. Bu soruların cevaplarının bugünden yarına verilmesi de pek olası görünmüyor. Zira ülkenin içinde bulunduğu parçalı durum ve her parçada yaşayan etnik yapı ile mezhebin talep ve beklentileri var. Yine HTŞ’yi yönetime taşıyan dış güçler ile komşu ülkelerin ülkeye yönelik beklenti ve talepleri var. Yani yeni Suriye yönetiminin önünde, ülkeyi istikrara kavuşturmasının ve yeni yönetim şeklini belirlemesinin önünde, iç ve dış birçok engel var. Üstelik sahadaki reel durum, tüm bu bu engelleri aşabilmesinin önünde ciddi bir engel olarak varlığını sürdürüyor. Dolayısıyla, şimdilik çatışmalar durmuş görünüyor olsa da Suriye çatışma potansiyeli devam eden ülke olmaya devam ediyor.

Evet, görüldüğü gibi, Arap Bahar’ının rüzgârı ile 2011 yılında demokrasi ve insan hakları düşmanı zalim diktatör Beşşar Esad’ı göndererek ülkeyi demokrasi getirme vaadiyle yola çıkan Batı, tıpkı sahneye koydukları Afganistan’dakinin benzeri bir senaryo sonucu, ülkeyi dini esaslara dayalı şeriat ile yönetmeyi hedefleyen bir örgütü ülkenin başına taşıdılar.

 Evet, SSCB’yi yeşil kuşakla kuşatma şeklinde başlayan ve sonra BOP’la devam eden “Yasemin Devrimi” diğer adıyla “Arap Baharı” devam ediyor.

Yemen Cumhuriyeti, Orta Doğu'da Umman'ın batısında Suudi Arabistan'ın güneyinde yer alan, 29 milyon nüfuslu yoksul bir Arap devleti. 2011 yılında Tunus’ta başlayıp diğer Arap ülkelerine de yayılan Arap Baharı sürecinde büyük gösterilere sahne oldu. Bu gösteriler sonucu 1978 yılından beri 33 yıldır ülkeyi yönetmekte olan Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih görevi yardımcısına devretti. Bu değişiklik bir isim değişikliğinin ötesine geçmeyince huzursuzluk devam etti. 2014 yılında İran’a yakınlığı ile bilinen Şii’lerin desteklediği Husi’ler Başkent Sana’yı ele geçirerek ülke yönetimine hakim oldular. Husi’lerin İran’a yakınlığı, başını Suudi Arabistan’ın çektiği Sünni Arap ülkelerini harekete geçirdi. Bu çerçevede yedi Arap devleti, ABD, Fransa ve İngiltere’den aldıkları destekle, Yemen’e savaş ilan ettiler. Başını Suudi Arabistan’ın çektiği yedi Arap ülkesinden oluşan koalisyon yıllarca yoksul Yemen halkının tepesine bombalar yağdırdı. Savaşta yüzbinlerce insan hayatını kaybetti. Bombalamalarda on binlerce çocuk öldü veya sakat kaldı. Tam bir insanlık dramı yaşandı. Ülkede açlık kol geziyor, çocuklar açlıktan ölüyor.

Yazı serimiz Yemen ile devam edecek. Bir sonraki bölümde buluşuncaya kadar hoşça kalın!                                                          

 

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.