Veli Beysülen


Yeşil Kuşaktan BOP'a Ortadoğu (1)

.


Suriye iç savaşı, 2011 yılında ülkenin güneyinde bulunan Dera kentinde bir grup öğrencinin okul duvarına, “Ey Doktor (Beşar Esad) sıra sana geldi” diye yazması ile başladı. Bu slogan oldukça ilginç ve düşündürücü bir slogan. Zira bu sloganı okuyanın ilk anlayacağı şey, sloganı yazanların daha önce başka yerlerde başka liderleri gönderdiklerini, sıranın Beşar Esad’a geldiğini ve şimdi de onu gönderecekleridir. Elbette Esad’dan önce, Ortadoğu’da özellikle Arap dünyasında halkların isyanları veya dışardan kışkırtmayla çıkarılan iç kargaşa sonucu giden liderler olmuştu. Bunların ilk akla gelenleri, Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek ile Libya Devlet Başkanı Muammer Kaddafi’dir. Bu slogan insanın aklına ister istemez, "Liderlerin gidişi veya ülkelerde ayaklanmalar bir yerlerde sırayamı konmuş?" sorusunu getiriyor. Çünkü “Sıra sana geldi” demek, bir devamlılık olduğunu gösteriyor.
 
O zaman soru şu: Bu sırayı kim veya kimler, nerede belirlediler? Bu soruya doğru cevap verebilmek için, bundan 45 hatta 50 yıl öncesine gitmekte yarar var.
 
Evet, dünya ikinci emperyalist paylaşım (ikinci dünya) savaşından itibaren 1990’lı yıllara kadar, Kuzey Atlantik Paktı (NATO) ve Varşova Paktı etrafında oluşan iki kutupluydu. İki kutup arasında süren soğuk savaş nedeniyle, silahlanma yarışı tüm hızıyla devam ediyor ve her iki kutupta tarafsız üçüncü ülkelerle ilişkilerini geliştirmek üzere yoğun çaba harcıyordu. Bu süreçte iki kutbun dışında kalan ve iki askeri pakta mesafeli duran ülkeler kendilerine bağlantısızlar hareketi ismi vermişlerdi.
 
Kuşkusuz iki kutupluluğun nedeni, iki ayrı kutba dahil ülkelerin rejimleriydi. Zira dünya, iktidarının devamlılığı için burjuvazinin hakim olduğu kapitalist blok ile onun alternatifi işçi sınıfının iktidarını kurmaya çalışan sosyalist blokun çatışmasına sahne oluyordu. Çarlık Rusyası'nın yerine kurulan ve Avrupa ile Asya kıtalarında geniş bir coğrafyaya hâkim olan SSCB ve ikinci emperyalist paylaşım savaşından sonra Doğu Avrupa ülkelerinde kurulmaya çalışılan işçi sınıfı iktidarı, yani sosyalist blok ciddi bir çatışma içindeydiler. Bir yanda NATO’nun başını çeken Amerika Birleşik Devletleri (ABD) diğer yanda ise Varşova Paktı'nın başını çeken Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB).
 
Bu kutuplaşma ve onun yol açtığı soğuk savaş, dünya genelinde ülkeler arası ilişkilerde belirleyiciydi. Öte yandan iki bloka dahil olmayan bağlantısızlar hareketi içinde yer alan ülkeleri de kapsayan ciddi bir silahlanma yarışı dünyayı kasıp kavuruyordu. Kuşku yok ki kutuplaşma ülkelerin içerde de çalkantılar yaşamasına yol açıyordu. Birçok ülke kanlı iç çatışmalarla sarsılırken; Asya, Afrika ve Güney Amerika ülkelerinde askeri darbeler gündemden düşmüyordu. Asya kıtasında SSCB’nin komşuları olan ülkeler iç çalkantılar yaşıyor, etnik, dini ve mezhepsel çatışmalar eksik olmuyordu. ABD’nin arka bahçesi olarak gördüğü Güney ve Orta Amerika ülkelerinde iktidara gelen sol sosyalist yönetimler, askeri darbelerle devriliyor yerlerine diktatörlükler getiriliyordu.
 
1960’lı ve 1970’li yıllarda başta Vietnam Savaşı olmak üzere, süren emperyalist saldırılar nedeniyle dünya genelinde gelişen anti-emperyalist ve anti-savaş hareket, savaş örgütü olan NATO ile onun başını çeken ABD’yi rahatsız ediyordu. Bu rahatsızlıktan dolayı, üye olan veya olmayan ülkelerde iç karışıklıklar çıkarıldı, darbeler tezgahlandı. Maalesef yaşadığımız ülke Türkiye’de yükselmekte olan anti-emperyalist, NATO karşıtı devrimci gençlik hareketi ile işçi sınıfının mücadelesini bastırmak ve toplumsal uyanışın önüne geçmek üzere, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 faşist darbeleri yapıldı.
 
Türkiye’de yapılan bu iki darbenin dışında, dünya genelinde yapılan darbelerin içinde kritik öneme sahip iki ülkede yapılan darbeleri atlamamak gerekir diye düşünüyorum. Bunlar iki ittifakın dışında kalan, 100’ün üzerinde ülkenin yer aldığı bağlantısızlar hareketi içinde yer alan, Asya kıtasındaki Pakistan ile Güney Amerika ülkesi Şili’de yapılan darbelerdir.
 
Pakistan, Asya kıtasında yer alan önemli bir ülke. Başbakanı Zülfikar Ali Butto, iki askeri paktta yer almayan, başını Hindistan, Mısır, Yugoslavya ve Pakistan’ın çektiği bağlantısızlar hareketinin önemli isimlerinden. ABD ve Batı'dan ziyade, SSCB ile Çin’e yakın duran Zülfikar Ali Butto’nun varlığı, ABD ve ortaklarına Asya kıtasında sürekli kan kaybettiriyordu. 1977 yılında Pakistan Genel Kurmay Başkanı Ziya Ül Hak liderliğinde düzenlenen askeri darbe ile yönetimden uzaklaştırıldı ve uydurma yargılama sonucu idam edildi.
 
Şili'de Salvador Allende, dünyanın seçimle gelen ilk sosyalist devlet başkanıydı. 11 Eylül 1973'te General Pinochet liderliğinde yapılan kanlı darbe sırasında son ana kadar çarpıştı ve terk etmediği başkanlık makamında öldürüldü. 1990 yılına kadar 17 yıl süren Faşist Augusto Pinochet yönetiminde on binlerce Şili yurttaşı ağır işkencelerden geçirildi, öldürüldü veya kaybedildi. İlginçtir; demokrasi, özgürlük ve hukuk savunucusu ABD ile müttefikleri, bu iki ülkenin seçilmiş liderlerinin darbe ile görevden uzaklaştırılıp öldürülmelerine sessiz kaldılar. Sadece sessiz kalmadılar, diktatörleri destekleyip ticaretlerini geliştirdiler.
 
Tüm bunlar, özellikle 1960’lı yılların sonları ile 1970’li yıllarda, dünya genelinde yükselmekte olan anti-kapitalist, anti-emperyalist sol dalgayı, yayılmasının önünde engel olarak gören emperyalizmin ülkeler düzeyinde tezgahladığı kanlı darbelerden sadece bir kaçıdır.
 
Yıl 1978. Asya kıtasında, halkı oldukça yoksul, iç kargaşanın eksik olmadığı, feodal yapının yıkılamamasından dolayı aşiret çatışmalarının ülkeyi sardığı Afganistan’da bu sefer SSCB yanlısı solcu generaller darbe yaptılar.
 
Afganistan, karışık nüfus yapısı olan bir ülke. Hemen güneyinde bölgenin bir başka müslüman devleti Pakistan bulunuyor. Afganistan’ın Güney komşusu Pakistan’ın kuzeyinde Afganistan’da en kalabalık etnik grup olan önemli bir Peştu nüfus yaşıyor ve bu Peştu’lar Pakistan’dan ayrılarak, Afganistan’daki Peştular ile birleşmek ve Peştunistan adında ayrı bir devlet kurmak istiyorlar. Pakistan’daki Peştuların, Afganistan'daki Peştularla birleşerek ayrı devlet kurma fikri ve mücadelesi, Pakistan’ı buna karşı tedbir almaya itti. Zira Afganistan'daki Peştuların etnik kimlik savunuculuğu, kendi yurttaşı Peştular arasında destek buluyor ve Pakistan için ciddi bir güvenlik tehdidi oluyordu. Bunun üzerine Pakistan, Afganistan Peştularına yönelik çalışmalar yaptı ve onların arasında İslami bir hareketin yayılmasına destek verdi. Bu projenin amacı, Peştuların etnik milliyetçi duygularını bastırmak ve din kardeşliği ile onların Pakistan yurttaşı Peştular ile bir araya gelmelerini engellemekti.
 
Pakistan İstihbarat Servisi (ISI), bu amaç doğrultusunda bölgeden getirdiği birçok "mücahite" sınır bölgelerinde dini ve askeri eğitim verdi. Maalesef bu eğitimlere katılan öğrenciler, yıllar sonra Peştuca "Talebe" anlamına gelen Taliban'ı kurdular. Üstelik Pakistan, eğitimler sırasında öne çıkan başarılı ve cesur öğrencileri bölgede bulunan ABD'li yetkililerle tanıştırdı.
 
Yukarıda belirttiğim gibi, 1978'de sol görüşlü ve Sovyet destekli askerler darbeyle iktidara geldiğinde, Pakistan’ın Peştu milliyetçiliğinin önüne geçmek için yetiştirdiği bu İslamcı muhalefet, Pakistan ve ABD'nin desteğiyle ülkeye girdi ve silahlı isyan başlattı. Bu arada Aralık 1979'da SSCB iki ülke arasında yapılan antlaşmaya uygun olarak, Afganistan hükümetinin yardım talebi üzerine Kızıl Ordu'yu Afganistan'a gönderdi.
 
SSCB’nin ülkeye asker göndermesi, Pakistan’dan gelen silahlı mücahit grupların halkın desteğini daha fazla almasını sağladı ve hareket büyüyerek yayıldı.  Kuşkusuz hareketi büyüten tek etken halkın desteği değildi; zira ABD ve Suudi Arabistan'dan gelen yüklü miktardaki maddi yardımlar, SSCB’nin ülkeye gelmesinden çok önce Pakistan’ın eğittiği ve hazır tuttuğu hareketin güçlenmesini sağladı.
 
SSCB’nin Afganistan’a asker göndermesi, iki ülke arasında uluslararası hukuk çerçevesinde imzalanmış, karşılıklı destek antlaşmasına dayansa da yanlış bir hamleydi. Nitekim bunu kullanan başını ABD’nin çektiği Batı dünyası ile İslam devletleri, bu müdahaleyi “İşgal” olarak nitelediler ve mücahitler adını verdikleri İslami harekete muazzam maddi yardım da bulundular.
 
1970’lerden günümüze, Pakistan’ın kendi sınırları içinde yaşayan Peştuların, Afganistan'da yaşayan Peştularla ayrı devlet kurma fikrine karşı başlattığı mücahit yetiştirme projesi ile ABD’nin SSCB’yi “Yeşil Kuşak” ile kuşatma projesi bir araya geldi ve genişleyerek, yakın Asya ile Kuzey Afrika’yı içine aldı. daha sonra isim değişikliği ile Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) adını alan proje, yıllardır adım adım uygulanıyor.
 
Seri yazı olarak devam edecek olan bu yazının bir sonraki bölümünde konuyu işlemeye devam edeceğim. Sonraki yazıda buluşmak üzere, hoşça kalın!  
                                                
             

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.