Ercan Akkar

Tarih: 29.07.2024 17:04

Sistem Sistem Yok

Facebook Twitter Linked-in

Sağlıklı birey; ‘Ruh ve beden’ bütünlüğünü dengeleyebilen ve topluma yansıtabilen bireydir. Sağlıklı bir toplumun oluşmasında hiç kuşkusuz sağlıklı bireylerin rolü ilk sırada yer alır. Dolayısıyla sağlık; bir ülkenin temel direğidir, geleceğidir. 
Sağlık hakkı çeşitli yasalar ve sözleşmelerle koruma altına alınmış bir haktır. Anayasamızın 56’ncı maddesi: Devlet sağlık hizmetlerini herkesin beden ve ruh sağlığını koruyarak hayatını sürdürebileceği şartları sağlamakla yükümlüdür. Bunun için gerekli düzenleme ve denetimleri yapmak zorundadır diyor.

Yani eğitim gibi sağlık hizmetlerine de ücretsiz ulaşım sağlanmalıdır. Fakat ne eğitimde, ne de sağlıkta bu uygulanmıyor. Çünkü her iki sistemde özelleştirilerek paralı hale getirilmiştir. Bugün başta ilaç olmak üzere tıbbi araç ve gereç konusunda dev firmaların etkisiyle dünyada olduğu gibi ülkemizde de sağlık sistemi tartışılır hale gelmiş, yoksul ve dar gelirli insanların kaliteli sağlık hizmetine erişimi engellemiştir.

Türkiye’nin En Sağlıklı Ülkeler Endeksinde 51’nci sırada yer aldığını görüyoruz. Ülkemizde sağlık sistemi her dönem tartışma konusu olmuş, bu tartışma askeri hastanelerin devredilmesi, şehirlerin belli yerlerinde bulunan hastanelerin kapatılarak Yap İşlet Devret Modeli ile belli müteahhit ve şirketlere ihale edilen hasta garantili Şehir Hastaneler ve ‘Giderlerse gitsinler’ çıkışı ile zirve yapmıştır.

Oysa buraya gelene kadar 22 yıldan bu yana iktidarda bulunan AK Parti hükümetlerinin ilk yıllarında en beğenilen icraatlarının başında sağlık sistemindeki yenilikler gelmiştir. Fakat bugün Sayıştay Raporlarında da görüldüğü üzere aslında pek çok alanda olduğu gibi sağlık alanındaki dönüşümde, yandaş firmalara kaynak, yandaş kişilere iş sağlamaktan başka işe yaramadı.

Son günlerde Diyarbakır'da sağlık sistemi ile ilgili şikayetlerin artması bunun yansımasından başka bir şey değil. Sorun ülkenin her yerinde aynı. Parası olan pırıl pırıl, tiril tiril özel hastanelerde klimalı ortamda oturarak stresten uzak tedavi olurken, Gazi Yaşargil Eğitim Araştırma Hastanesi veya Dicle Üniversitesi Hastanelerine tedavi olmak için gidenler neredeyse hasta olarak çıkıyor.

Her iki hastanenin bahçesinde maddi imkansızlıklar yüzünden aylarca dışarıda konaklamak zorunda kalan ve refakatçi olarak hastanenin verdiği yemeğe muhtaç yüzlerce hasta yakınları bulunuyor. Günde en fazla 2 veya 3 ameliyat yapması gereken doktorların iki katı ameliyat yapması bekleniyor, bu da yetmiyormuş gibi onlarca hastaya bakmaları isteniyor. Büyük bir karmaşanın yaşandığı hastanelerin içinde ne hastalar, ne hasta yakınları, ne de çalışanlar mutlu. Herkeste bir stres bir gerginlik hakim. Her gün onlarca tartışmanın yaşandığı hastanelerde birde özelleştirildiği için çıkan yemekten zehirlenmelerde çabası.
Dicle Üniversite Hastanesinde bir hekimin şu sözleri adeta sistemin ne halde olduğunu özetler nitelikte.

  Şöyle diyor konusunun uzmanı hekim:
‘Ercan hocam, sistem mistem yok. Ben bazen 6-7 ameliyata giriyorum. Oysa en fazla 3-4 ameliyata girmem lazım. Günde en az 70 dolayında hastaya bakıyorum. O da yetmedi, ayda yüzlerce ihaleye girmek zorunda bırakılıyorum. Eğer fırsat bulursam derslere giriyorum. Tabi ki dersleri ihmal etmiyorum. Çünkü geleceğin hekimlerini yetiştiriyoruz. Ayrıca seminer ve konferanslara katılıyorum. Alanımda yeni gelişmeleri takip ediyorum. Artık varın siz hangi arada dinlenebildiğimi veya sosyal hayatıma zaman ayırabildiği mi düşünün. Ha bu arada öyle ekstradan para kazandığım fala da yok. Çünkü ben dışarıda özel bir büro açmıyorum.’
Güzel bir atasözümüz var. Tam da bu sisteme hatta ülkedeki bütün sisteme uyarlanabilir. Deveye sormuşlar ‘Boynun eğri’ diye. Deve cevap vermiş, ‘Nerem doğru ki’ sağlık sisteminde geldiğimiz nokta bu. Yani sistem mistem yok. 

3. DÜNYA SAVAŞINI ÇIKARACAKLAR

Bir şeyi 40 kere söylersen olur denir ya insanoğlunun kaderi de buna benziyor. Dünyayı yöneten birkaç deli ve silah baronu, sürekli olarak 3’ncü Dünya Savaşının yaklaştığını veya çıkacağını söylüyor. Yani o kadar çok dillendirmeye başladılar ki, çıkacağı yoksa da çıkaracaklar.

Gazze'de Filistinlilere karşı soykırım uygulayan, elinde neredeyse tamamı sivil 40 bin insanın kanı bulunan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Amerika Birleşik Devletleri kongresinde bir konuşma yapıyor ve savaşı sürdürüp genişleteceğini söylüyor, 3 kişi hariç kongre üyeleri defalarca ayakta alkışlıyor.

Ardından İsrail'in işgali altındaki Golan Tepeleri'nde bulunan bir futbol sahasına roket saldırısı düzenleniyor ve 11 İsrailli sivil ölüyor,  en az 30 kişi de yaralanıyor. İsrail saldırıdan Lübnan ve Hizbullah’ı sorumlu tutuyor. Hizbullah, saldırıyı kendilerinin yapmadığını açıklıyor. İsrail Dışişleri Bakanı Israel Katz, alelacele ‘Hizbullah ve Lübnan'a karşı savaşa hazırlanıyoruz’ diyor. Amerika Birleşik Devletlerinde Cumhuriyetçilerin Başkan adayı Donald Trump’dan ‘3’ncü Dünya Savaşı'na yakınız’ açıklaması geliyor. 

Öte yandan Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenski, ‘Savaş yeniden kızışıyor’ açıklaması yapıyor. Rusya ve Çin'e ait 4 savaş uçağı, ABD ve Kanada sınırında uçuyor. Amerika Birleşik Devletleri Savunma Bakanı Lloyd Austin, Alaska kıyılarındaki uluslararası hava sahasında Çin ve Rusya'ya ait 4 savaş uçağı için ‘İlk kez bu iki ülkenin birlikte uçtuğunu gördüklerini’ söylüyor. Rus ve Çin uçaklarının sınıra 300 kilometre kadar yaklaştıklarını ifade eden Austin, bu gibi durumlarda her zaman müdahaleye hazır olduklarını ifade ederek olası tehlikenin boyutunu ima ediyor. 

Tüm bu gelişmeler tesadüf olabilir mi? Yani söyleye söyleye savaşı çıkaracaklar. 2 kez yaptıkları hataya 3’ncü kez düşerek, insanlığın felaketini hazırlıyorlar. Savaşa karşı barış isteyenler sesini daha çok yükseltmeli. Bizlerde barış, barış… diyerek tüm dünyada barışı hakim kılmalıyız.


Sevgiyle kalın. 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —