İktidar Milletvekillerinin imzası ile 18 Ekim 2024 tarihinde Meclis Başkanlığı’na, “Noterlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” verildi. İçinde birçok konunun yer aldığı ve önümüzde ki süreçte, TBMM’de görüşülüp kanunlaşması beklenen “Torba Kanun” teklifinde daha önce gündeme getirilen ancak tepkiler nedeniyle geri çekilen bazı düzenlemeler bir kez daha gündeme getirildi.
Bunların en önemlisi, kamuoyunda Etki Ajanlığı” olarak bilinen düzenlemedir. Nitekim Torba kanun teklifinin 16. maddesi ile yapılması öngörülen “Etki Ajanlığı” düzenlemesinin gerekçesi şöyle:
“Devletin güvenliği ile iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda suç işlenmesi yaptırıma bağlanmaktadır. Devletin iç veya dış siyasal yararına yönelik gerçekleştirilen ve suç teşkil eden fiillerin bu madde kapsamında ayrıca cezalandırılması kabul edilmektedir. Bu kapsamda iktisadi, mali, askeri, milli savunma, kamu sağlığı, kamu güvenliği, kamu düzeni, teknolojik, kültürel, ulaştırma, haberleşme, siber alan, kritik altyapılar ve enerji gibi diğer yararlar da devletin iç veya dış siyasal yararları kavramı içinde kabul edilmektedir. Dolayısıyla casusluk maksadıyla bu gibi yararlar aleyhine gerçekleştirilen ve suç teşkil eden fiiller, ihdas edilen bu suçun konusunu oluşturabilecektir. Maddenin ikinci fıkrasıyla, fiilin savaş sırasında işlenmiş veya devletin savaş hazırlıklarını veya savaş etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeyle karşı karşıya bırakmış olması halinde faile sekiz yıldan on iki yıla kadar hapis cezası verileceği kabul edilmektedir.”
Evet, adından anlaşılacağı gibi, başta Noterlik kanunu olmak üzere birçok kanunda değişiklik öngören teklifte yer alan en önemli düzenleme gerekçesini yukarıya aldığım, Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) değişiklik öngören, “Devletin güvenliği veya siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyon talimatıyla işlenen fiillerin suç olarak tanımlanarak yaptırıma bağlanması” düzenlemesidir. Kamuoyunda “etki ajanlığı” olarak bilinen ve Mayıs 2024’te gündeme getirilmiş olan bu düzenleme tepkiler nedeniyle, o zaman Meclise getirilmemişti.
İktidar zemini uygun bulmuş olmalı ki, daha önce tepkiler üzerine meclise getirmekten son anda vazgeçtiği, Casusluk eylemleriyle daha etkin mücadele edilebilmesi adı altında TCK’da değişiklik öngören ve yeni bir suç ihdas eden teklifi meclise getirdi.
Halbuki 6237 sayılı TCK’nın, 339. Maddesi: “Devletin güvenliği veya iç ve dış siyasal yararları bakımından gizli kalması gereken bilgileri veya yetkili makamların açıklanmasını yasakladığı ve niteliği bakımından gizli kalması gereken hususları elde etmeye yarayan ve elde bulundurulması için kabul edilebilir bir neden gösterilemeyen belgelerle veya bu nitelikteki herhangi bir şeyle yakalanan kimseye bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.” Maddenin ikinci fıkrası ise “Fiil, savaş zamanında işlenirse faile üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası verilir” şeklindedir. Görüldüğü gibi casusluk suçuna karşılık verilecek ceza için TCK’da düzenleme bulunmaktadır.
Peki bu düzenleme neden yetersiz bulunuyor ve gayet geniş, muğlak ifadelerle yeni bir suç ihdas edilmek isteniyor olabilir derseniz? Bu soruya vereceğim en kestirme cevap, nedenin ülkenin yaşadığı, ekonomik, sosyal ve siyasal çöküntü olduğudur.
Evet, yukarıya aldığım TCK’nın 339. Maddesin de “Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk” suçlarına uygulanacak ceza bulunduğu halde, daha geniş bir şekilde suç ihdas edilmesinin nedeni, ülkenin yaşadığı ekonomik ve siyasi çöküşe yönelik eleştirileri casusluk suçlamasıyla bastırmaktır. Nitekim, madde gerekçesinde “belge ve bilgi temini veya açıklanması dışında Devletin güvenliği ile iç veya dış siyasal yararları aleyhine olacak şekilde gerçekleştirilen diğer faaliyetler bakımından herhangi bir yaptırım öngörülmemiştir” denmektedir.
Burada özellikle üzerinde durulması gereken husus, teklifte 339. maddede ki fiillerin dışında “diğer faaliyetler”in cezalandırılmasının bulunmasının ne anlama geldiğidir. Zira “diğer suçlar” terimi, mevcut veya sonra ki iktidarların, kendilerine yönelik eleştiriler ile yazılı ve görsel medya da yazılan veya söylenenleri bu kapsamda değerlendirerek, cezalandırılmasını istemeleri olanağı tanıyan, oldukça esnek bir düzenlemedir. Hele hele Devletin güvenliği ile iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda bu suçu işleyenlerin üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılması ve savaş zamanı cezanın artırılıyor olması üzerinde çokça düşünülmesi gereken bir durumdur. Zira suç bir devlet adına işlenmiş olabileceği gibi, Türkiye Cumhuriyeti hukukuna uygun kurulmamış “Organizasyon” adına da işlenmiş olabilir. “Organizasyon” kelimesi ile neyin kastedildiği ise belirsizdir. Örneğin; İnsan Hakları organizasyonları için yapılan çalışmalar ve bu çalışmalar sonucu elde edilen bulguları içeren rapor ve belgeler bu kapsamda mı değerlendirilecek? Yine bağımsız ekonomistlerden oluşan, bağımsız kurulların Türkiye ekonomisi ile ilgili tespit ve değerlendirmeleri ile raporları suç mu teşkil edecek? Belirsiz.
Madde gerekçesin de Devletin iç veya dış siyasal yararına yönelik gerçekleştirilen suç ve fiiller şöyle açıklanıyor: “Bu kapsamda iktisadi, mali, askeri, milli savunma, kamu sağlığı, kamu güvenliği, kamu düzeni, teknolojik, kültürel, ulaştırma, haberleşme, siber alan, kritik altyapılar ve enerji gibi diğer yararlar da devletin iç veya dış siyasal yararları kavramı içinde kabul edilecektir.” Şeklindeki düzenleme bize yukarıda ki soruları sorduruyor. Zira bu düzenlemede yer alan askeri ve milli savunma hariç, diğer alanların, devletin güvenliği ve birliğini nasıl tehdit ettiğinin açıklanması gerekiyor. Örneğin; iktisadi ve mali, sağlık, kamu güvenliği, haberleşme, alt yapı, enerji alanına ilişkin, eleştirileri ile araştırma raporları casusluk suçlaması ile engellenecek mi?
Her ne kadar maddede “Suçun oluşması için failin, yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda hareket etmesi gerekmektedir.” Dense de özellikle adına suç işlendiği iddiası ileri sürülecek, yabancı organizasyonun Türk hukukuna göre kurulmamış veya oluşturulmamış organizasyon olarak açıklanması oldukça sorunludur. Zira organizasyonun, yabancı bir devletin oluşturduğu organizasyon olabileceği gibi, devlet dışı olabileceği de belirtilmektedir. Kısacası kanun çıktığı taktirde bundan sonra, yukarıda belirttiğim alanlarda hükümete yönelik eleştirilerin, Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına göre kurulmamış, herhangi bir organizasyon adına casusluk yapıldığı suçlanması ile yargılanması da mümkün olacaktır.
Kanun teklifinde bu konuda soruşturma başlatılmasının Adalet Bakanı’nın iznine bağlanması, ilk görüşte doğru gibi gözükse de muhalefeti baskı altına almayı ve bunun için yargıyı kullanmayı gelenek haline getirmiş siyasi iktidarın temsilcisi olan Bakanın ve onun yönlendirdiği bakanlık bürokratlarının, iktidara yönelik eleştirileri casus faaliyeti olarak suçlamalarının önünde herhangi bir engel yoktur.
Kuşkusuz bu Torba Kanun teklifinin 16’ncı maddesi teklif edildiği şekliyle kabul edildiği taktirde, bu ülkenin her bir yurttaşı, günlük faaliyetlerinde devletin güvenliğine, iç ve dış siyasal yararlara zarar verdiği iddiası ile soruşturmaya uğramasının önünde herhangi bir engel kalmayacaktır. Çünkü bu düzenleme ile tüm bu faaliyetler, devlet sırının ifşa edilmesi olan “Casusluk” kategorisinde kabul edilecek ve kısmen de olsa iktidar muhaliflerini cezalandırmanın önünde engel gibi duran; basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü ile temel insan hakları engeli ortadan kalkacaktır. Engelin kalkması ile aydınları, gazetecileri, insan hakları savunucularını, muhalif siyasetçileri, cezaevine göndermenin yolu açılmış olacak.
Kısacası artık bu ülke de herkes kolayca casuslukla suçlanabilir. Suçlanmak için herhangi bir fiilinizin olması da gerekmez. Düşündüğünüzü iddia edip, sanal “düşünce suçu” ile suçlanabilirsiniz. Zira devletin güvenliği kavramı ile insanları ve kurumları suçlamanın, cezalandırmanın ve tehdit etmenin önünü açılacaktır.
Asıl sorun: Devletin iç ve dış siyasal yararı gerekçesine sığınanların, insan haklarının korumak, insan haklarına dayalı hukuk ve adalet gibi bir meselelerinin olmamasıdır. Halbuki hiçbir devlet, yaptığı kanunlarla insan haklarını ihlal edemez. Yurttaşlarını her zaman her şart ve mekânda korumakla yükümlüdür ve onları muğlak belirsiz suç isnadı ile cezalandırmak için tuzaklar kuramaz. Kuşku yok ki, Mayıs ayında kamuoyunun tepkisinden dolayı, meclise getirilmemiş olan “etki ajanlığı” düzenlemesinin şimdi getirilmesi, iktidarın son günlerde ortaya sürdüğü savaş tehdidini, otoriter yönetimi tahkim etmek üzere kullanma hazırlığıdır!