Veli Beysülen


Safları Netleştiren Grev!

.


Bazı olaylar var, turnusol olur ve insanın görmediğini ya da görmek istemediğini gözünün önüne serer. DİSK/GENEL-İŞ Sendikasının yetkili olduğu, İzmir Büyükşehir Belediyesi iştiraklerinden İZELMAN, İZENERJİ ve EGEŞEHİR şirketlerinde çalışan, yaklaşık 23 bin üyesi adına yürüttüğü, Toplu İş Sözleşmesi görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine, 29 Mayıs 2025 tarihinde başlattığı grev, tamda bu görevi yaptı. Zira grevin 29 Mayıs’ta başlamasıyla birlikte gerek sosyal medya da gerekse bazı sözde muhalif basında, Genel-İş ile DİSK’e yönelik yoğun bir karalama kampanyası başladı. Sendika ve DİSK’in ne hainliği kaldı ne iktidarla işbirlikçiliği kaldı. Çoğu bilgiye dayanmayan, gerçekle alakası olmayan iddialarla adeta savaş ilan edildi. İlginç olan ise bu saldırıları yapanların önemli bir kısmının sosyalist, sosyal demokrat ve demokratlar olmasıydı. Daha açık bir ifade ile çoğu yıllardır alanlarda DİSK ve bağlı sendikalarla aynı sloganları atmış insanlardı.  
 
Peki 23 bin işçiyi greve sürükleyen neydi? Toplu Sözleşme neden bitmemişti? İşveren (Belediye) neden sözleşmeyi bitirmiyordu? Bu sorulara doğru cevap vermek için, öncelikle toplu sözleşme ve grev süreçlerinin düzenlendiği anayasa ve yasa maddelerini bilmekte yarar var. Zira greve giden süreç bu düzenlemelere dayanmaktadır. Daha açık bir ifade ile sendika, işveren tarafı olan belediyenin, anlaşmaya yanaşmamasından dolayı, işçilerin üretimden gelen gücünü araç olarak kullanmak zorunda kalmıştı.       
 
Evet Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 51. Maddesi sendika hakkının kimler tarafında kullanılabileceğini belirlerken, “Toplu iş sözleşmesi ve toplu sözleşme hakkı” başlıklı 53. maddesi ise “İşçiler ve işverenler, karşılıklı olarak ekonomik ve sosyal durumlarını ve çalışma şartlarını düzenlemek amacıyla toplu iş sözleşmesi yapma hakkına sahiptirler. Toplu iş sözleşmesinin nasıl yapılacağı kanunla düzenlenir.” Denmektedir. Görüldüğü gibi, madde toplu sözleşme usul ve esaslarının kanunla düzenlenmesini hüküm altına almıştır.
 
Maddenin bu hükmü, gereğince, 6356 Sayılı Sendikalar ve Toplu Sözleşmesi Kanunu 18/10/2012 tarihinde TBMM’de kabul edilmiş 7/11/2012 tarihli Resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmişti. Bu kanunun sekizinci bölümü, Toplu İş Sözleşmesi prosedürünün düzenlendiği maddeleri içermektedir.
 
Burada özellikle üzerinde durulması gereken şey sendikanın, grev kararı almak ve uygulamak zorunda olduğudur. Zira anlaşmazlıkla sonuçlanmış bir Toplu İş Sözleşmesi sürecinin sonunda, sendika için kalan tek seçenek grev kararı almaktır. Çünkü 6356 sayılı kanununun, “Kanuni grev ve lokavt kararının alınması ve uygulamaya konulması” başlıklı 60. Maddesi bunu zorunlu kılıyor.
 
Evet, yasaya göre, Genel-İş Sendikası, süresi içinde grev kararı alıp uygulamaya koymasa yetkisi düşecek ve 23 bin üyesi, sendikasız kalacaktı.
 
Burada sorgulaması gereken şey, İşveren sendika greve gitmez düşüncesiyle mi  masada anlaşmamakta ısrar etti. Zira grevin başlamasıyla birlikte, sendikaya ve DİSK’e yönelik başlatılan linç kampanyasının dayandığı zemin, CHP iktidar tarafından kıskaca alınıyor. DİSK, CHP’li belediye de greve giderek, iktidara destek veriyor söylemiydi. Yani Cemil Tugay ve ekibi, Toplu Sözleşmeyi istedikleri seviyelerde bitirmek için, CHP’ye yönelik operasyonları kullanarak, İzmir halkının desteğini arkalarına alacaklarını mı düşündüler.
 
Gelelim özellikle sosyal medyada ki saldırı furyasına. Ne yazık ki, İzmir grevinin kafasını karıştırdığı kesimlerin başında, işçi sınıfının yanındayım diyen sosyalistler geliyor. Ve ne garip ki, grevi eleştiren bu arkadaşların çoğu, eleştirilerine bende sosyalistim diye başlıyorlar.
 
Elbette grevi başlatan GENEL-İŞ Sendikası ile bağlı olduğu konfederasyon DİSK eleştirilebilir. Ancak bu eleştirilerin doğru bilgilere dayanması, hakkaniyetli ve ölçülü olması olmazsa olmazdır. Zira DİSK kurulduğu 1967 yılından bugüne 58 yıldır, işçi sınıfının sendikal mücadelesinin, başını çeken mevcut konfederasyonlar içinde en iyisidir. Dolayısıyla DİSK yanlışları olsa dahi yıpratılmamalıdır.  
 
Öte yandan. CHP’li belediyelerde grev yapan DİSK, AKP’li belediyelerde niye grev yapmıyor eleştirisi, hayatın gerçekliği ile örtüşen bir eleştiri değildir. Çünkü AKP’li belediyeler, anayasal haklarına sahip çıkacak, örgütlü mücadele verecek insanları değil, kendilerine mutlak biat edecek insanları çalıştırırlar ve onları, istedikleri sendikalara üye olmaya yönlendirirler. Dolayısıyla Genel-İş AKP’li belediyelerde örgütlenemiyor. O zaman AKP’li belediyelerde neden grev olmuyor sorusunun muhatabı Genel-İş ve DİSK değil, bu belediyelerde örgütlü sendikalar ile bağlı oldukları konfederasyonlardır.
 
Hele hele DİSK’in her gün sokaklarda olduğu ve insanca yaşanacak seviyeye çıkarılmaları için mücadele ettiği, asgari ücret ile emekli maaşları konusunda niye mücadele etmiyor DİSK? sorusunun sorulması asla kabul edilemez. Halbuki bunu söyleyenlerin, DİSK’in, asgari ücret ve emekli maaşları konusunda verdiği mücadeleden haberdar olmamaları mümkün değil.
 
Genel-İş Sendikası grevin asıl nedeninin “eşit işe eşit ücret” talebinin kabul edilmemesi olduğunu açıkladığı halde, 80 bin lira maaş istiyorlar yaygarasının yapılması, “eşit işe eşit ücret” talebini gözden kaçırma kurnazlığıdır. Halbuki grev; belediyenin daha önce başka sendikayla yaptığı sözleşme ile o sendikanın aynı işi yapan üyelerine verdiği ücretleri, Genel-İş üyelerine vermeyi kabul etmemesi üzerine başlamıştır. Bununla işçilerin meşru ve haklı talebi gözden kaçırılmak istenmiştir. Öte yandan Cemil Tugay’ın, bu sözleşmenin kendisinden önceki belediye yönetimi tarafından imzalandığını belirterek, önceki belediye başkanı Tunç Soyer’i suçlaması, devlette devamlılığın esas olduğunu bilmemek değilse bahane üretmektir. Kaldı ki Soyer, sosyal medya platformu X’te yaptığı açıklamada, sözleşmenin seçim döneminde Cemil Tugay ve ekibinin bilgisi dahilinde imzalandığını açıklamaktadır.   
 
Öte yandan, asgari ücret 22.000 lira en düşük emekli maaşı 14.500 lira, greve çıkan işçiler 80.000 bin lira istiyorlar diye greve karşı tavır geliştirilmesi cehalettir. Zira asgari ücret ile emekli maaşının örnek gösterilmesi, iktidarın insanları refahta değil, sefalette eşitleme politikasını onaylamaktan başka bir şey değildir.
 
Neymiş efendim, grev hayatı olumsuz etkiliyormuş, çöpler toplanmıyormuş! Bu söylem grevin amacının, bu olduğunu bilmemekten kaynaklanıyor. Zira grevin amacı tamda budur. Grev hayatı olumsuz etkileyecek ki, işçiler olmadan kent yaşamının olamayacağını belediyeyi yönetenler anlasınlar ve işçilerin hakkını versinler.
 
Yukarıda belirttiğim gibi  grevin başlamasıyla birlikte, sanki birileri fırsat kolluyormuş gibi, DİSK ağır bir kararlama kampanyası ile karşı karşıya kaldı. 23 yıllık AKP iktidarına karşı mücadeleden asla geri durmayan DİSK, AKP ile iş birliği yapmakla suçlandı. Çünkü Türkiye toplumu iktidar yandaşı ve iktidar karşıtı diye ikiye bölünmüş durumda, birinin yanında olmak gibi bir zorunluluk dayatılıyor. Maalesef ülkenin geldiği nokta iktidara karşı eylem yapanında muhalefete karşı eylem yapanında hain ilan edildiği noktadır.
 
Bu grev sürecinde İzmir Büyükşehir Belediye başkanının, çöp toplama şovu yapması, CHP il yönetiminin buna destek vermesi ve yurttaşları çöp toplamaya çağırması vahim bir anayasa ve kanun ihlalidir. Zira grevdeki işçilerin, işinin yapılması veya başkalarına yaptırılması kanuna göre suçtur. Cemil Tugay ve ekibi grev kırıcılığı yaparak suç işlenmişlerdir. Elbette CHP’nin anayasa ve yasa ihlali yapan tek belediye başkanı Cemil Tugay değildir. Örneğin; her konuda konuşan, her alanda bilgi sahibi olan, bir belediye başkanı değil de ülkenin en tepe yöneticisi gibi, her konuda fikir beyan eden Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan, “DİSK, yeni Cumhur İttifakı olan DEM’in arka bahçesidir! O yüzden benim şehrimde örgütlenmeye bile çalışamadı.” Diyerek anayasa suçu işlemiştir. Zira Özcan bu açıklaması ile Bolu Belediyesi işçileri üzerinde baskı kurmuş ve sendika seçme özgürlüklerine müsamaha edeceğini beyan etmek suretiyle, Anayasanın 51. Maddesinde bulunan sendika seçme özgürlüğünü ihlal etmiştir.
 
Şimdi partisine yönelik operasyonlara karşı, alanlarda olan ve iktidarı anayasaya uymaya çağıran CHP yönetimi bu çelişkiye çözüm bulmak zorundadır. İktidarı anayasaya uymaya çağırmak doğru bir tavır ve DİSK sonuna kadar bu tavrını destekliyor. Peki kendi partisinin anayasa ihlali yapan belediye başkanlarına bir yaptırımı olacak mı CHP’nin. Olmazsa samimiyeti tartışılmayacak mı? Umarım CHP bu sorulara kısa zamanda cevap verir.
 
Evet, bu grev, kimin sosyalist maskesi altında sosyalist, kimin sosyal demokrat maskesi altında sosyal demokrat, kimin demokrat maskesi altında demokrat, olmadığını, kimin emek mücadelesi verdiğini söyleyip, işveren kendi düşüncesinde olunca mücadeleyi karaladığını, kimin işçi örgütleri iktidara karşı eylem yapınca alkış tuttuğunu, muhalefete karşı yapınca hain ilan ettiğini gösteren turnusol oldu. Dolayısıyla teşekkürler: grevleriyle, solumsularla, gerçek solcuların ayrışmalarını sağlayarak, safların netleşmesine vesile olan işçiler, teşekkürler; Genel-İş, teşekkürler; DİSK!
                                                         

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.