Psikoterapist Haydar Alper Eser

Tarih: 20.04.2023 23:11

Ruh Sağlığına Bir Tehdit: Bayramlar

Facebook Twitter Linked-in

 

“Birlikte kazanana şirket; kaybedene aile denir.”

Bayramlara yakın çokça duyduğum bir dua ile açılış yapacağım. Allah büyük kapıları küçük etmesin kurban. Âmin! Bayramlar aynı zamanda ekonomik anlamda da birer mercek görevleri sunuyor bizlere aileler, soy isimler içerisinde demek. Yine de doğruya doğru, bazen de gerçeğe âmin demek gerek. Çok klişe mevcut böyle zamanlar için. Bayram, küskünleri barıştırır, dargınları seviştirir, firijit olanlara da cinsel arzu versin bari. Nedir bu imgemizde oluşturulan kutsallık? Nedir bu Kâbe kadar yıkılmaz bayram mabetleri? 

Çok soru geliyor aklıma da sorular kadar yanıt bulamıyorum. 3 günlük kültürel moda uyacağız diye sonraki 3 ayımızın zehir olmaması için uğraşıyorum. Zaman değişiyor, zamandan hızlı değişenler ise insanlar elbette. Eski adetler, eski temiz zamanlara daha yakışıyor. Şimdilerde kılınan namazlardan sonra başlanan ‘’allahumme entesselam’’ girizgâhlarının vicdani ferahlığı az. Şimdilerde içilen viskilerin pek tadı yok. Ancak çat kapı yılda iki bayram kutluyoruz halk olarak. Nasıl yapacağız abla onu be?

Ben bugün bir ruh sağlığı uzmanı olarak değil de dümdüz haydar alper eser olarak yazmak istedim sizlere. Sırf bayram bahane olsun diye yapacağınız bazı şeyler sizlere bayramın ardı için zarar verebilir. Hafta sonu eklerinde verilen uzman köşeleri gibi düşünün bunu. Bir oturuşta sekiz dilim baklava yemeyin mesela. Tutulan oruçlar boşa gidebilir. Manen yokluğu anlamamış, belki de onunla tanışmamış olursunuz. Gerçi kilosu bu fiyatlardan bulabilirseniz sekiz dilim yiyin. Toplumsal varlığınıza olumlama yapar. Ev ve araba devrini geçtik. Tatlı alana hürmet devrindeyiz sakinleşin. Derin bir nefes alın. Nefes almaya devam edin. 

Gelelim bizim alana. Öyle bedensel aktiviteler gibi değil ki bu üç harfli. Ürolog falan değilim yahu korkmayın, ruh üzerine konuşuyorum. Bayramda yapılan bazı şeyler uzun vadede incitebilir mi ruhlarımızı diye düşündüm. Ruhumuz bedenimize darılır mı? Bedenimiz alkış alsın diye ruhumuz içsel bir utanç yaşar mı? Demiştim ya, sorular çok, keşke aynı sayıda cevabım da olsaydı. Ruhlarımızı şu sıralar biraz ihmal mi ediyoruz ne? Daha bedensel varlıklar olduk. Ontoloji denen kavramın anlamı neydi? Yer kaplamak mı? O halde daha fazla var olmaya çalışalım. Var olmaya çalıştıkça henüz var olamadığımızı kanıtlayalım. Karışık mı geldi? Nasıl kaçalım?

"Bayram neden küskünleri barıştırıyor mesela?’’ Dini, örfi bir açıklama istemiyorum. Sadece ruh sağlığı bağlamında düşünün. O kişi bana mental açıdan iyi gelmiyor diye arama koyduğum barikatı neden kaldırayım sırf bayram diye? Bayram olunca empati becerilerimiz mi şekillenecek? Bayram ne kazandıracak sorunların çözümüne? Aylarca yüzüne bakmadığınız insanların evine gidip tütün kolonyası sürmeniz, ikramlıklarla beraber biraz da fırça yemeniz ne sağlayacak iyi oluşunuza? Bayram küskünleri barıştırmaya devam edecek mi? Annelerimiz leçeklerini çıkarıp yerlere fırlatmaya devam edecek mi? Ya saçları görünürse? Öldürme içgüdüsünü nasıl yeneceğiz? Bayramınız kutlu olsun. Sizden nefret ediyorum ama bayram gelmiş diye elinizi öpmek zorundayım. Bayramdan kısa bir süre sonra bir sorun yaşar yine konuşmamaya devam ederiz zaten. Tanıdık geliyor mu benim romantik kirvelerim?

‘’Maşallah, çocuklar da kocaman olmuş’’ sözü vardı demi? Evet, aylarca belki de yıllarca görmediğiniz için, büyüme anlarına şahit olmadığınız için şaşırmanız gayet normal. Normal olduğu kadar da samimiyetsiz bir yandan. Ancak bozuntuya vermemeliyiz. Evet, büyüdüler ablası, ağabeyi deyu geçiştirmeliyiz. Sözle büyüyorlar zira. Bunlar çocuk değil ki, bir çeşit ev aracı. Kötü giden evlilikleri kurtarma yolu için arka cepte saklanan bir joker kartı. Bazen bu arka cepte saklanan şey delikli olunca sürpriz olabiliyor. Ulen, insan bilmez mi ne yaşadığını? 

‘’Kızıııım, misafirlere çay getir!’’ Kim bu kız? Kibritçi kız mı yoksa hizmetçi kız mı? Misafirler kendi çaylarını bir zahmet kendileri koysun canım. Erkeğin ‘’fazlalığı’’ olduğu için oturup bardak boşaltmaya devam etsin. Bardak kaç saniye sonra dolacak hesabı üzerinden evcimenlik kutlaması yapılsın. Hatta daha zoru var. Evli çiftler gözleri ile anlaşabiliyor mu? Bunun da ilk bayramı. İlk bayram demişken aklıma ölüler geldi. Telefon rehberimde hala kayıtlı olan ölüler geldi. İlk bayramları değil aslında. Ölü olarak kutlanan ilk bayram olacak. Yoksa onlarca bayram görmüş olmalılar yaşadıkları sürede. Belki bu bayram amcalara pipimizi göstermekten yahut büyüklerimize ölen yakınlarımızın kemiklerini eşeletmekten uzak bir zaman yaşarız.

 ‘’Seni de bayramdan bayrama görüyoruz.’’ Evet, ailemin zoruyla geliyorum. Bana kalsa onu da göremezsiniz. Henüz kendisine kalmayan kardeşlerim inisiyatif alabilir. Gelin bu bayram size kalsın. Rahatsızlık hissettiğiniz eşiklerden içeri girmeyin. Çünkü o eşiklerde yaşayan insanlar saçınıza, başınıza, kıyafetinize, müzik zevklerinize, film analizlerinize laf söyleyecek. Tuzlu olan çöreklerini sizlere zorla yedirtmeye çalışacaklar. ‘’Bu hal ne evladım, papazlara dönmüşsün.’’ dedikleri an ‘’ Papaza benzemek kötü bir şey mi? Neden dini açıdan bir zenofobi uyguluyorsunuz? Şimdi de duvara döndüm’’ diyerek bir taşta birkaç kuşun kanadını okşayabilirsiniz. Kafanıza yattıysa meydanlar sizindir. Halkı galeyana teşvik etmekten kaç yıl uyanırım?

‘’Canım seni sosyal medyadan takip ediyoruz.’’ Eee, beğeniyor musunuz bari? Sosyal medyada paylaşılan şeyleri bir yaşam ürünü mü zannediyorsunuz? Bana adını bilmediğim Paraguaylı dostlarım kadar yakınsınız ne ala. Çocuklarının tabaklarına karışan anneler, babalar. Namı diğer Özgüven Yıkım Ekibi! Midyat Yağmur Ekibi gibi düşünün. Oldukça folklorik. Romantizm kapısında yaşanan sorunların sebebi bunlar işte. Sizlere de mutlu bayramlar. Değişmeyeceksiniz değil mi? Bu bayram ne keseceğiz? Kurban bayramı değil ki. O halde kurban yerine başka şeyler kesebiliriz. Örneğin ilişkimizi!

Bayram temizliğinden dolayı çamaşır suyuna maruz kalmış zihinlerden, bulaşıklardan buruşmuş ellerden zaten çok daha ötesi beklenmezdi. Kibirli bir yazı mı oldu ne? Kapıyı çalıp bayram kutlayan çocuklara birer parka hediye edeceğim yarın için. Diyeceğim ki ‘’evladım, boş boş şeker toplayacağınıza oy toplayın, seçim yakın.’’ İkna edin insanları güzelim. Sonra gireriz o evlere. Biz girince ‘’falan kişi geldi, siz şimdi gelmeyin’’ derler. Aman ne birlik, aman nasıl beraberlik! Biz varsak bazıları yok olur. Onların varlığı da bizi usandırır. Atandın mı? Evlendin mi? Ayrıldın mı? İş buldun mu? Gerçi bana daha müstesna sorular soruyorlar. Ama soruyu duyunca oradan kaçmadan da edemiyorum. Sahi, Godot geldi mi? 

Sosyolojik bir izah yapmaya çalıştım. Binlerce şey düşmanlığıyla suçlamayın beni. Bu açıdan bakılınca gerçek böyle görülüyor. Umuyorum sizler daha içi boşaltılmamış anlar yaşarsınız. Biz köysüzler, ilçesizler için durum böyle. Betonlar arasında yaşamaya devam ettikçe içimizdeki duygular kanalizasyonlara akıyor. Duygu çıkınca da çirkinliğinş kabul eden çirkinler olarak karşınızda beliriyoruz. Ölen binlerce insanın ilk bayramı olduğu için üzgünüm. İçimizdeki başkaldırı diriltsin onları. Bayramın dışında da yan yana olalım, birbirimize el uzatalım. Hepinize güzel bayramlar olsun bu güzide mekanlar içre. Cejna we remezanê pîroz be. Eid Imbarek! 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —