Veli Beysülen

Tarih: 03.10.2024 00:34

Narin, Neyi Gördü ?

Facebook Twitter Linked-in


Narin Güran, 8 yaşında bir kız çocuğu, yaşadığı Diyarbakır’ın Bağlar İlçesi'nin kırsal mahallesi (köyü) Tavşantepe’de 21 Ağustos 2024 tarihinde kayboldu. 19 gün süren aramalar sonucu 8 Eylül 2024 tarihinde, köyün yakınından geçen dere yatağında suyun içinde cesedine ulaşıldı. Ceset bir torbanın içinde üstüne taşlar konarak gizlenmişti. Tüm bunlar cinayetin planlı işlendiğine işaret etse de üzerinden 40 günden fazla zaman geçmiş olan cinayet henüz aydınlatılmış değil. 
 
Maalesef Türkiye toplumu, 40 gündür, 8 yaşındaki kız çocuğu kim veya kimler tarafından, niçin öldürüldü sorusunun cevabını arıyor. Ancak cevap vermesi gerekenler sadece hamasi nutuklarla, “Kimse merak etmesin, adalet tecelli edecek ve bu cinayeti işleyenler ile onlara yardım ve yataklık eden kim varsa hepsi en ağır cezalara çarptırılacaklar.” diyerek toplumu oyalıyorlar. Ne gariptir ki yine aynı ağızlardan, "Aile kurumunun ve dini değerlerin yıpratıldığı" biçiminde dikkatleri başka yöne çekmeye yönelik temelsiz suçlamalar gelmesi inandırıcılıklarını kaybetmelerine yol açıyor. Tüm bu nedenlerle toplumun büyük bir kesimi, artık bu cinayetin de üstünün bir şekilde kapatılacağına inanıyor. Zira bu açıklamalara rağmen, Narin’in kaybolduğu 21 Ağustos’tan itibaren arama çalışmalarıyla başlayan soruşturmada henüz katilin kim olduğu net bir şekilde ortaya konmuş değil. Yani cinayetin üstündeki sis perdesi kaldırılmış değil. Sis perdesi kaldırılmadığı için toplumda cinayetin nedenine ilişkin birçok iddia ortalıkta dolaşmaya devam ediyor. Üstelik savcılık soruşturmasının üstünde gizlilik kararı olduğundan sis perdesi iyice koyulaşmış bulunuyor.

Kuşkusuz bu durum, ister istemez acaba bu cinayette mi kendisinden önceki pek çok cinayet gibi aydınlatılmayacak sorusunun sorulmasına yol açıyor. İlginçtir ama dosyanın üzerinde gizlik kararı olmasına rağmen, zanlıların veya tanıkların ifadeleri anında yandaş medyada haber olarak yayınlanıyor. Sanki bir el veya eller, sis perdesinin gittikçe koyulaşmasını ve her şeyin karanlıkta kalmasını sağlamaya çalışıyor. Zira medyaya bilgi sızdırılması ve bu bilgileri kullanan iktidar yandaşı gazetecilerin suçu bir aile ile köye atmak için yazdıkları manipülatif yazılar soruşturmanın gün geçtikçe içinden çıkılmaz hale gelmesine yol açıyor. Özellikle köyün sessizliğe bürünmesinin, cinayetin aydınlanmasının önündeki engel olarak sunulması pek de akla yatkın gelmiyor. Zira cinayetin aydınlatılmasının önündeki en büyük engel, köylülerin sessizliğinden ziyade medya tarafından yapılan hedef şaşırtıcı bu manipülatif yayınlardır. Daha açık bir ifade ile cinayetin aydınlatılmasının önündeki asıl engel, istenirse rahatlıkla konuşturulabilecek köyün suskunluğu değil, geri kalan yetkili yetkisiz, bilen bilmeyen herkesin çıkardığı gürültüdür. 

Maalesef yıllardır bu ülkede aydınlatılması istenmeyen birçok olay, cinayet ve katliamın soruşturma süreçleri daha gizli ve profesyonelce yürütülürken, Narin cinayeti soruşturmasında dosyanın üzerindeki gizlilik kararına rağmen, gözaltına alınan kişilerin jandarma ve savcılıkta yapılan sorgulamalarda verdikleri ifadelerin haberlere sızdırılması, soruşturmanın yönünü saptırmaya ve gerçek fail veya faillere ulaşılmasını engellemeye yönelik bir çaba içinde olunduğu şüphesine yol açıyor. Özellikle olayın aile içi yasak ilişkiye indirgenmeye çalışılması, doğruya ulaşmak için değil, ulaşılmaması için devreye bir elin girdiğini gösteriyor. Asıl ilginç olan ise yıllardır birçok olayda iktidarı koruma refleksi ile olayı mümkün olduğunca konuşmayan, ekranlara taşımayan ve köşe yazılarına yansıtmayan iktidar medyasının, bu olayda özel gazetecilik refleksi göstermiş olmasıdır.  
 
Bir yandan medya aracılığıyla cinayetin aile içi yasak ilişkiden dolayı işlenmiş olabileceği kafalara kazınırken, diğer yandan ise iktidar kanadından muhalefetin cinayeti, aile kurumu ile dini değerleri yıpratmak için kullandığı yönünde açıklamalar yapılması ile cinayetin işlendiği köyde açıklama yapan eski Genelkurmay Başkanı ve Milli Savunma Bakanı AKP Milletvekili Hulusi Akar’ın, “Eğitimin amacı bilgi değil, eğitimin amacı Allah korkusu ve utanma duygusu aşılamaktır.” demesi çelişkidir.
Bu çelişki, bilinmesi istenmeyen gerçek nedeni gizlemek için, aynı zamanda dindar olan Narin Güran’ın ailesinin ölümünden sorumlu tutulmasının iktidara verdiği rahatsızlıktan kaynaklanıyor. Yani iktidar, cinayetin gerçek nedenin bilinmemesi zorunluluğundan dolayı, kutsallaştırdığı aile kurumunun suçlu ilan edilmesinden rahatsızlık duyuyor ve aileyi koruyormuş görüntüsü vermeye çalışıyor.
 
Kuşku yok ki açıklamalar, aynı zamanda iktidarın, bölgede ve ülke genelinde topluma gitmek için kendince kanaat önderi olarak nitelendirdiği kişi ve kurumlar üzerinden kurduğu ilişki biçiminin deşifre olmasını istemediğini gösteriyor. AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu’nun, “Bizlerin bazen bilmediği, bazen de bilip söylemememiz gerekenler var çünkü aile, bizim dostlarımızdır.” yönündeki açıklaması da bunun kanıtıdır.
 
Bu açıklamaların yanı sıra, arama çalışmalarının başından itibaren devlet birimlerine verilen yanlış bilgiler, aramalarda hedef şaşırtmalar, ifadelerin sık sık değiştirilmesi, aynı itirafçının soruşturmanın aşamalarında verdiği ifadelerin birbirini tutmaması, kamera kayıtlarının gecikmeli ortaya çıkması, Kürtçe ses kayıtları çevrilirken yazılı metinlere eksik aktarılması olayı içinde çıkılamayacak kadar karmaşıklaştırdı. Şimdi potansiyel fail olarak soruşturmanın merkezine yerleştirilen bir amca figürü var. Soruşturmanın amacına ulaşmasını engellemek için yapılan tüm bu hamleler oldukça profesyonelce hamleler olup, bir köyün içinden çıkanların yapacağı türden hamleler değildir.  
 
Halbuki Türkiye, uzun yıllardır bütçesinin önemli bir kısmını güvenlik için ayıran bir ülkedir. Önceki iktidarlar da günün iktidarı da bu politika ile övünerek halktan destek aldılar. Bir başka deyişle Türkiye, kutsal devlet anlayışının hâkim kılındığı, devletin yurttaş için değil yurttaşın devlet için olduğu anlayışı ile yönetilen dünyanın ender ülkelerdendir. Nitekim Merkezi Yönetim Bütçesi'nin çok önemli bir kısmı, güvenlik ve kolluk hizmetleri ile görevi insanlara dini telkin vermek olan Diyanet gibi kurumlar için ayrılıyor. Ülkede yüz binlerce polis, bekçi, asker, yargı mensubu, cezaevi personeli, korucu ve özel güvenlik görevlisi, imam ve din görevlisi istihdam ediliyor. Burada şu soruyu sormakta yarar var, bunca sıkı ve sert tedbire rağmen ülkede güvenlik ve ahlak açığı nasıl oluşuyor? Bunun sorumlusu kim veya kimler? Hele hele yıllardır din eğitimi adı altında toplumun sözde dini değerlerle eğitildiği düşünüldüğünde, Narin cinayeti özelinde bu ülkede işlenen bu tür cinayetleri kim, hangi gerekçeye dayandırabilir?
 
Kuşku yok ki, bu sorun güvenlik açığından kaynaklanmıyor. Bu sorunun ekonomik, sosyal ve siyasal altyapısı var. Bu sorunun aynı zamanda demokrasi, eğitim ve kültürel gelişmişlikle yakından ilgisi var. Sorun tüm bunlarla birlikte ele alınmalı. Bu yapılmadığı takdirde biz bu tür cinayetleri daha çok seyrederiz.  
 
Evet, Narin neden ve kimler tarafından katledildi? Soruşturmaya dışarıdan müdahale var mı? Varsa kimlerdir ve neden müdahale ediyorlar? Tavşantepe’de veya Anadolu’nun başka köylerinde görülmemesi ve bilinmemesi gereken hangi karanlık ilişkiler var? Hukuk işleyecek ve tüm bunlar aydınlatılacak mı? Ve en önemli soru: Narin görmemesi gereken neyi gördü?
 
Kuşku yok ki bu cinayet üstü örtülmeye çalışılan toplumsal çürümenin sonucu işlenmiş bir cinayettir. Bu çürüme, onlarca yıldır devam eden ve AKP döneminde hız kazanan bir çürümedir. İnsani değerler yok edildi, ekonomik ve siyasi çıkarlar, yönetenler ile yönetilenler arasında çürümeyi hızlandıran ilişki biçimine dönüştü. En kötüsü ise Hukuk’un işlememesinden dolayı adaletin sağlanamaması.    
 
Şimdi merak edilen en önemli husus, cinayetin işlendiği Tavşantepe köyü, mafyanın, "Bir şey görmedim, duymadım, bilmiyorum, konuşmam” anlamına gelen omerta (susma) suskunluk yasasını mı uyguladı? Peki, bir köy topluca neden bu yasayı uygulayıp konuşmadı? Yoksa köy susturuldu mu? Susturulduysa kim veya kimler tarafından nasıl susturuldu? Şimdi  toplum, yetkililerden tüm bu soruların cevabını bekliyor!    
 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —