Veli Beysülen


Meşruiyet Nereden Alınır ?

.


Her yıl Eylül ayında yapılan Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurul toplantısına katılmak üzere ABD’ye giden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu seyahatine dair tartışmalar seyahatten önce başladı. Zira seyahat başlamadan birkaç gün önce CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Cumhurbaşkanının ABD Başkanı Donald Trump’ın oğluyla İstanbul’daki çalışma ofisinde gizli bir görüşme gerçekleştirdiğini açıkladı. CHP lideri açıklamasında Erdoğan'ın Trump’ın oğluna, "Babanıza söyleyin, bize randevu verirse 300 Boeing tipi uçak alacağız, F-16 satın almayı konuşacağız" dediğini iddia etti. İktidar tarafı Özel’in açıklamasını sessizlikle geçiştirmeye çalışırken, Beyaz Saray görüşmeyi doğrulayınca kabul etmek zorunda kaldı.
 
Kuşku yok ki bu talep Trump için bulunmaz bir fırsattı. Zira bu kendisine Türkiye’ye ABD politikalarını dikte etme fırsatının yanı sıra büyük tekellerin ürettikleri ABD menşeili ürünleri satma olanağı sağlıyordu. Kaldı ki bu görüşme Trump’a içerde sıkışmış olan Erdoğan’ın özellikle bölge politikasında daha çok ABD yörüngesine girmesini sağlayacak dayatmalarda bulunması imkânı da tanıyordu. En önemlisi ise; Trump görüşmeyi Türkiye’yi ABD’nin can düşmanları Rusya, Çin ve İran’dan uzaklaştırma fırsatına çevirecekti.   
Bu arada Cumhurbaşkanı geziye çıkmadan önce, 22 Eylül 2025 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanan Cumhurbaşkanı kararıyla, 1 Haziran 2018 tarihinden bugüne ABD menşeli bazı ürünlerin ithalatında alınmakta olan ek vergiler kaldırıldı. Özellikle ABD’den ithal edilen pirinç, tütün, badem, ceviz, Antep fıstığı gibi tarım ürünlerinin ithalatından alınan ek vergilerin kaldırılması, üretim maliyetlerinin yükselmesinden dolayı pazar kaybedecek olan yerli üreticinin üretimden çekilmesine yol açacaktır. Yani Trump'la görüşme öncesi, ABD tarım ürünlerinden alınmakta olan ek vergiler kaldırılarak Türkiye tarımı ile çiftçisi feda edildi.
 
Tartışmalar Cumhurbaşkanının Trump’ın oğlundan ne istemiş olabileceğine yoğunlaşmışken, ABD'nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, Trump Erdoğan görüşmesinden bir gün önce 24 Eylül 2025 tarihinde yaptığı bir konuşmada, konuya dair ilginç açıklamalarda bulunarak kamuoyunun merakını kısmen giderdi. "Başkanımız 'Bundan bıktım, ilişkiler düzeyinde cüretkar bir adım atalım ve ihtiyacı olanı verelim' dedi." diyen Barrack Trump’a, "Tamam sayın başkan, neye ihtiyacı var?' diye sorduğumda ise bana 'meşruiyet' diye cevap verdi. Çok akıllı biri. Mesele sınırlar, S-400 ya da F-16'lar değil. Mesele meşruiyet." diyerek devam ediyor ve ilişkilerin seyri hakkında şu yorumu yapıyor:
"[Erdoğan] 71 yaşına geldi. [Türkiye] bir demokrasi ama otoriter gibi. Başkan Trump dahice bir şekilde 'çözüm olarak ona meşruiyet vermeliyim' dedi. Şu an bu oluyor. Bence bunun sonucunda büyük değişiklikler göreceksiniz."

Evet, sanıyorum bu alışılmadık diplomasi yöntemleri ile değişik şeyler görüyoruz. 1712 -1778 yılları arasında yaşamış ve "Yeryüzünde iki iktidar biçimi vardır. Biri meşru diğeri zora dayanır. Meşru olan genel iradeyi yansıtır.” diyen ünlü Fransız düşünür Jean Jagues Rousseau, bir yönetimin meşruiyetini yönettiği toplumdan aldığını açıkça ortaya koymuştur. Rousseau’nun açık tespitine rağmen, ABD Başkanı Erdoğan’ın meşruiyetini kendisinden beklediğini ve kendisinin de bunu cevapsız bırakmayacağını, istediğini vereceğini ülkesinin Ankara Büyükelçisi Tom Barack’a söyletiyor.
 
İlginç değil mi? Nüfusunun %60’ı yoksul yaşayan bu ülkenin cumhurbaşkanı, kendi meşruiyetini emperyalist merkezlerde arıyor ve meşruiyet kazanma umuduyla, onlardan mal alma taahhüdünde bulunuyor. Zira AKP ile MHP’nin kafa kafaya vererek ülkeye getirdikleri Türkiye tipi başkanlık siteminde, artık ülkede her şeye tek kişi karar veriyor. Devlet görevlerinin en alt kademesinden en üst kademesine kadar, tüm atamaları tek imzayla başkan yapıyor. Bakanlar atamalı memur pozisyonundalar. Dolayısıyla kendi alanlarıyla ilgili açıklama bile yapamıyorlar. Daha açık bir ifade ile devlet yönetiminde kurumsallık yok oldu. Kurumsallığın yok olması ülkenin ihtiyaçlarına göre plan, proje ve programların yapılmasını imkânsız hale getirdi. Dolayısıyla kaç uçak, nereden, hangi şartlarda alınacak buna bile tek adam karar veriyor ve bunları siyasi yarar sağlama aracı olarak kullanıp ABD’den meşruiyet kazanmaya çalışıyor.   
 
Nitekim 25 Eylül 2025 tarihinde Erdoğan’ın ısrarla istediği Beyaz Saray görüşmesi gerçekleşti. Görüşmeye Trump’ın konuşma tarzı damga vurdu. Zira Trump’ın görüşmenin başlangıcında gazetecilere yaptığı açıklamada Erdoğan’ı göstererek, "Hileli seçimleri herkesten daha iyi bilir.” demesi tam anlamıyla diplomatik skandaldır. Trump’ın yanında oturan Erdoğan’ın bu skandalı bir şey yokmuş gibi, sessizce geçiştirmesi çaresizliğin açık delilidir. Halbuki kim olursa olsun, ülkenin büyüklüğü ve gücü ne olursa olsun, bir devlet başkanının ağırladığı başka devletin başkanına, “Hileli seçimleri herkesten iyi bilir” demesi, tüm ilişkileri koparacak diplomatik skandaldır.
 
Tabii baş başa yapılan görüşmede neler konuşulduğunu ancak açıklandığı kadarıyla öğrenilebiliyoruz. Trump, “Erdoğan bizden F-35 istedi ancak bizim için bir şey yaparsa verebiliriz” diyor; ancak ne yapılması gerektiği şimdilik gizli tutuluyor. Buradan şu çıkıyor, demek ki görüşmede bir takım gizli anlaşmalar yapıldı. Umarım yapılan gizli anlaşmaların detayları kısa zamanda ortaya çıkar.
 
Ne diyor Trump, mesele meşruiyet. Peki, Trump veya ABD Erdoğan’a meşruiyet kazandırabilir mi? Toplumsal desteği gittikçe azalan Erdoğan ile iktidarına nasıl bir meşruiyet kazandırabilir? Görünen o ki, hedefi iktidarda kalmak olan Erdoğan ile ekibi, Batı nezdinde destek almanın karşılığında ABD’yi kendi şirketi gibi yönetmeye çalışan Trump’ın desteğini aldığı büyük sermayeye kaynak aktarmakta cömert davranacak, buna karşılık Trump ise Türkiye içinde olmasa da NATO ve diğer uluslararası yapılar içinde Erdoğan’a meşruiyet kazandıracak. Elbette bunu da karşılıksız yapmayacak. Zira ABD bu yolla Türkiye’yi, Rusya ve Çin’e karşı Batı'nın yanında tutmanın avantajını kullanacak. Daha açık bir ifade ile Erdoğan’ın hedefi, ne olursa olsun iktidarda kalmak ve bunu sağlamak için ABD ile bir anlaşma yapmak. Buna karşılık ABD’nin hedefi ise Türkiye’ynin Rusya, Çin ve İran’a karşı NATO’nun yanında yer almasını sağlamak. Yani kazı kazan taktiği.
 
İlginçtir ama Erdoğan ABD seyahatine çıkmadan önce iktidar ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Türkiye, Rusya ve Çin TRÇ ittifakında iş birliği yapmalılar önerisinde bulundu. Bahçeli’nin ABD gezisi öncesi böyle bir açıklama yapması, akıllara acaba iktidar ABD ile Batı'ya mesaj mı veriyor sorusunu getirdi. Parçalar bir araya getirildiğinde Bahçeli’nin amacının bu olduğundan şüphe yok. Zira Bahçeli, görüşmede Suriye’nin toprak bütünlüğünde ısrar edilmesinin ve Rojava’nın Suriye merkezi yönetimine entegrasyonunun mutlaka sağlanmasının masada olmasında ısrarcı. Kısacası Bahçeli ABD’ye aba altından sopa göstererek, Rojava’ya desteği kesmesini sağlamaya çalışıyor.   
 
Görüşmede imzalanan anlaşmada nelerin yer aldığı konusunda kamuoyu şimdilik sınırlı bilgilere sahip. Nitekim THY, farklı modellerde 75’i opsiyonlu 225 adet Boing uçağı alınacağı konusunda anlaşmaya varıldığını açıkladı. Yani Türkiye, son 10 yılda 57 kaza yapan ve birçok ülkenin almaktan vazgeçtiği Boing uçaklarını almayı kabul etti. İmza altına alınan ikinci anlaşma ise enerji alanında iki ülkenin sivil nükleer enerji faaliyetleri konusunda iş birliği yapması ve Türkiye’nin 2045 yılına kadar ABD’den sıvılaştırılmış kaya gazı alması anlaşmasıdır.  
 
Bu anlaşma, daha önce Karadeniz’de doğal gaz bulunduğu yönünde yapılan şaşaalı propaganda da bulunduğu söylenen doğalgaza ne oldu sorusunu akıllara getiriyor. Kuşku yok ki, iktidarın okyanus ötesinden sıvılaştırılmış kaya gazı almanın ülkeye sağladığı yarara dair toplumu aydınlatması gerekiyor. Yapacağını sanmıyorum. Çünkü ABD tarafının açıklamaları, alımın iktidarın siyasi bekası için yapıldığını gösteriyor. O zaman iktidarın acil olarak şu soruya cevap vermesi gerekiyor. Kendi siyasi bekanız için ABD’ye verdiğiniz tavizler, bugüne kadar petrol ve doğalgaz aldığınız Türkiye’nin komşuları Rusya ve İran’ın tepkilerine neden olur da anlaşmaları iptal ederlerse ne yapacaksınız? Zira Trump, görüşmeden sonra basınla yaptığı sohbette Türkiye’nin Rusya’dan petrol almayı durduracağı izlenimi edindim diyor. Bu sadece bir izlenim mi yoksa gizli bir taahhüt mü?  
 
İlginçtir tüm bu sorular cevapsız kalmışken, Erdoğan’ın uçağına binen seçilmiş sözde gazetecilerin hiç birisi ABD dönüşü uçak sohbetinde Erdoğan’a bunlara dair tek soru sormadı. Halbuki Türkiye, meşruiyetini yönettiği ülkenin yurttaşlarından alma umudunu kaybetmiş iktidarın kendisi için son kurtuluş olarak gördüğü ABD’nin politikalarına sonu belirsiz bir şekilde koşulsuz yedeklenmiştir!
                                                   
   

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.