Psikoterapist Haydar Alper Eser

Tarih: 05.11.2024 15:56

Kayyum-Narin & Mümkünse Ruh Sağlığı

Facebook Twitter Linked-in

Her şey sabaha karşı yaşanıyor bu ülkede. Günün ilk saatlerinde, sadece güçsüz işçiler uykularından uyanmışken zaruri sebeplerden ötürü, karşı çıkmaya yokken kimsenin gücü, soğuk yatakların suskunluğuna karşı şömine cesareti ile bir karar açıklanıyor. Bazen şahsi bazen delirmişçesine çoğu kez de kanun hükmünde. Zaten hikâyesi de vardı bu işin. Köyü tarafından sevilmeyen çocuklar bir kenara geçer tütün sararmış. Ne sandınız? Köyü falan yakmak bize mi kalmış? Biz köyü yakılanlar kulübü olarak henüz kayıplarımızın yanık kokusunu hafızamızdan silebilmiş değiliz. Bu ülke tek bir kişi olsaydı; nevrozdan psikoza, psikozdan nevroza sarkaç gibi gidip gelen dört dörtlük bir borderline olurdu. Aşırı aşk, aşırı nefret, aşırı hırs, aşırı kaos, aşırı taciz, aşırı kayyum, aşırıya kaçma, sus!

Kontrolleri boşa çıkardım, ceza almaya da gerek yok artık. Yirmi beş yıllık otokontrol tecrübemiz ile sizlerleyiz. Rahatsız olduğunuz an elimizi klavyeden çekeceğiz. Siz de öyle her şeyden rahatsız olmazsanız iyi edersiniz. Kavga etmek istemeyiz. Edebiliriz de. Bizi barıştırmak için bir elçi gelir. İki gün sonra hain ilan ederiz. Diğer ‘’Elçi’lere’’ de ne yaptığımızı her kasım izliyor, hatırlıyoruz. Manidar bir zamanlama ile ülke gündemi, psikolojik problem konularımız değişiyor. Seanslarda danışanlar şahsi hayatlarını anlatmıyor da akşam haberleri sunuyor artık bana. Üçüncü sayfadan bir şeyler okuyorlar bir saat boyunca. Evet, bu olaya canlı şahit oldum. Evet, işimden oldum. Evet, evimden oldum. Eh, nihayetinde o kısık ses alıyor sözü; evet, ben’imden oldum!

Koltukta kurulmaya çalışılan sokakta yıkılıyor, sokaktan eve gidene kadar bir şeyler kaldıysa o kısım da aile içerisinde yıkılıyor. Hala kaldı mı? Kalanı da medyaya, sabah beş buçuklara kurban veriyoruz. Bir başka coğrafyaya göre dört beş kat seans sonucu almak zorundayız. Aksi halde kendimizi korumamız zorlaşıyor. Şehirlerimizin sınırları taciz ediliyorken bireysel sınırlar çizmeyi ısrarla öğrenemiyoruz. Ancak bu hafta çocuklarınızı yeniden koruyabilmek, yaşanabilecek stres bozukluklarını engelleyebilmek için yapılması gerekenler var. Önce mücadele, önce üstüne düşeni yapma ardından tasnif ve pedagoji. Pedagoji konuşabilmek için çocukların hayatta kalabilmesi gerek. Hayatta kalamayan bir çocuk hatırlıyor musunuz? Ben hatırlıyorum! Bu hafta ilk duruşması görülecek hatta!

Paydaşımız Diyarbakır Barosu’nun müşteki sıfatıyla takip ettiği Narin Güran Davası’nın ilk duruşması 7 Kasım 2024 tarihinde (bu Perşembe günü) Diyarbakır 8.Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecektir. Bizler Godot Psikoloji olarak davanın takip ve destek sürecinde elden geleni sorgusuz sualsiz yapmaya hazırız. Bu vesile ile bunu bir kez daha ilan ediyor ve dayanışma adına, çocuk korumanın bir elzem mukavemet olması adına herkes için duruşmaya katılım ve destek çağrısı yapıyoruz. Yarınlarda daha az travma çalışmamız için, toplum ruh sağlığı için toplumun sahiplenici tutumu ve neye ne derecede karşı çıktığı hayli önemli. Kayyum yönetiminin gündem olduğu bugünlerde Narin Güran Davası’nın göz ardı edilmesini ve unutmasını engellemek adına elden geleni yapmalıyız.

Ölüm haberinin alındığı ilk günlerde sizlerin verdiği tepkiler kısmi ölçüde de olsa yineleyebilir. Travmanın da bir hafızası vardır neticede. Ve bu hafıza öyle basite alınacak bir hafıza değil. Çocuklarınızı ve okullarını bu kötücül travmadan, bu kolektif ruhsal çürümeden korumaya çalışın. Sorun, okuyun, destek alın. Telefonda geçirilen birkaç saniye tüm günümüzü yemez elbette ama birkaç saniyelik doğru bilgi, birkaç senelik problemden evladır. Yağlı saçlar ile yıllar sonra gözler sabit bir noktada ellerini gizleye gizleye psikiyatri servisi önünde sıra beklemelerini engellemek için bugün ellerini gizlememelerine ihtiyacımız olacak. 

Bugünün göz ardı edilenleri, yarın gözler önüne gelmek için acaba neler yapacak?


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —