Biraz dinlenmek, yeni yerler görmek ve bazı düşüncelerim hayata geçirmek için yurtiçi ve yurtdışı seyahatlerim oldu. Uzunca bir süre hem bölge, hem ülke gündeminden uzak kaldım. Ancak beleğime birçok yeni fikir, bilgi ve görüş eklediğimi söyleyebilirim. Belki ileriki günlerde bunları siz değerli okurlarımla paylaşabilirim ama şimdilik hızlıca normal gündemimize geçelim diyeceğim fakat ülkede normal giden bir şey yok ki normali anlatalım, yazalım, çizelim.
Dedim ya gündemden bayağı uzak kaldım. Bende bazı yazılarımda sözünü ettiğim fikirlerine, görüşlerine inandığım, güvendiğim dostumu aradım ve sohbet edip gündemi yakalamaya çalıştım. Yine her zaman yaptığım gibi kahvede, sokakta her fırsatı değerlendirerek vatandaşların görüşlerine başvurdum.
Öncelikle bir süre önce Diyarbakır ve Mardin arasında ilk anlarda anız, sonra ise DEDAŞ kaynaklı olduğu bildirilen yangın sonrası ortaya çıkan bir realiteye vurgu yapmadan geçmek istemedim. Daha önce de yazılarımda Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin herhangi bir yerinde çıkan yangın ile batıda herhangi bir yerde çıkan yangına siyasilerin bakış açısının ayrımcılığı yol açtığını ve bunun da halklara yansıdığını defalarca yazdım. Ülkenin doğu ve batı yakasındaki son yangınlarda bunun somut örneği değil midir? Fakat ülkenin doğusunda da batısında da çıkan her yangın, halkların geleceğine yönelik olduğunu unutmamak gerek ve acılarda birleşerek mücadeleyi el birliğiyle yükseltmek gerekir.
Gündemi yakalamaya çalışırken bir vatandaşın şu sözü ilgimi çekti: ’İYİ Parti’yi Erdoğan kurdurdu. Kurdurmadıysa bile sonrada her ne olduysa oldu, Akşener, Erdoğan'a biat etmek zorunda kaldı.’ İlginç bir görüş değil mi? Bunun üzerine düşünmek, kafa yormak gerekir. Şimdi biraz şeytanın avukatlığını yapalım.
Siyasete 1994 yılında Doğru Yol Partisi’nden giren Meral Akşener, her ne kadar AK Parti’nin kurucuları arasında yer alsada daha sonra siyasete MHP’de devam etti. 2017’de İYİ Parti’yi kuran Meral Akşener, merkez sağda oluşmaya başlayan boşluğu iyi görerek bu alanı doldurmaya yönelik siyaset yaptı. Rakiplerini de iyi tanıyan ve sokağa inerek siyaset yapan Meral Akşener, kısa sürede yükselişe geçerek yüzde 10 bandının biraz altında bir oy oranına ulaştı. Partisine kattığı yenilikçi, demokrat ılımlı kişilerle birlikte yükselişini sürdüreceği beklenen ve anketlerde yüzde 17’leri gördüğü söylenen Meral Akşener, her nedense AK Parti'nin en zayıf döneminde ve Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı seçimini kaybedeceği görüşünün ağırlık kazandığı bir süreçte birdenbire değişmeye başladı.
Akşener, önce 6’lı masanın seçimi kazanması durumunda ‘Başbakan’ olacağını deklare etti. Ardından 6’lı masanın Cumhurbaşkanı adayı olması beklenen Kemal Kılıçdaroğlu’nun kazanamayacağı algısını topluma yerleştirdi ve bunu yapmakla kalmayarak CHP’nin içini karıştırmak için Ekrem İmamoğlu veya Mansur Yavaş’ın aday olmasını istedi. Sadece bunlar olsa iyi, durup dururken masayı devdi. Masadan kalktıktan sonra masadaki tüm ortaklarına demediğini bırakmadı. Sonra her ne olduysa veya her kim dönmesini istediyse masaya yeniden dönerek, muhalefetin içinde muhalefet yapmaya başladı.
Sonuç; 6’lı masa kazanacağı seçimi kaybetti. Seçmenin beklentileri boşa çıktı. AK Parti ve Erdoğan'ın oyun planı tuttu. Millet İttifakının iki büyük partisi CHP ve İYİ Parti’de çözülmeler başladı. CHP’nin başına Özgür Özel geldi. Meral Akşener, parti içindeki demokrat ve ılımlı kanadın ısrarlarına rağmen 31 Mart yerel seçimine ‘Hür ve müstakil siyasetimizle tek başımıza aziz milletimizin karşısına çıkacağız’ dedi ve 2019 yerel seçiminde 7,7, genel seçimde yüzde 10 bandığındaki oy oranı yüzde 3,7’ye kadar geriletti.
Yerel seçimden sonra da İYİ Parti’deki çözülme devam etti. Birçok partili istifa etti. Partinin başına emanetçi olduğu söylenen Müsavat Dervişoğlu geldi. Meral Akşener'in son olarak saraya çıkarak AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmesi partinin ağır toplarından Koray Aydın’ın istifasını getirdi. Bu istifaların devamının geleceği de öngörülüyor.
Meral Akşener sarayda Erdoğan ile ne konuştu veya aralarında bir anlaşma oldu mu, olmadı mı, kimse tam olarak bilmiyor. Fakat Akşener'in görüşmede görevini tamamlamış bir kişinin rahatlığı edası ile verdiği görüntü, vatandaşın ‘İYİ Parti’yi Erdoğan mı kurdurdu’ sorusunu doğrular nitelikte görülmüş ki böyle düşünülüyor. Yoksa bir lider partisini zirveden yere neden indirsin?
ŞİMDİ DE KILIÇDAROĞLU MU?
CHP'nin önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, son günlerde sık sık görülmeye ve konuşulmaya hatta iktidara yakın medya kuruluşları tarafından gündeme getirilmeye başlandı. Görevi başındayken Kılıçdaroğlu'na parti içindeki haksızlıklara bende değinmiş, bunların yanlış olduğunu yazmıştım. Fakat Özgür Özel ile birlikte yenilikçilerin başlattığı akıllı politikalar sonucunda CHP 47 yıl sonra birinci parti olmayı başardı. Bu sonuçlarla birlikte AK Parti, yeri geldiğinde MHP bile politikalarını gözden geçirerek, ‘Normalleşti’ veya 'Normalleşmiş' gibi görünüyor.
Önümüzdeki 4 yıl seçim yok. Cumhur İttifakı partileri biraz da buna güvenerek zaman kazanıp yeni oyun planları hazırlıyor. Fakat ormanlardaki yangın mutfakta da devam ediyor. Yani tencere dolmuyor, aç karınlar doymuyor, maaşlar yetmiyor, zamlar bitmiyor, yaşam koşulları her alanda git gide zorlaşıyor.
Bu da erken bir seçimi gündeme getiriyor, dayatıyor. CHP Lideri Özgür Özel, bir erken seçimin Türkiye Büyük Millet Meclisi aritmetiğine göre iktidarın istemesi gerektiğini söylüyor. Fakat vatandaşın istemesi ile bir erken seçimin olabileceğini belirtiyor, mitingler yapıyor, dezavantajlı grupların sorunlarını gündemde tutuyor, dış politikadaki yanlışları anlatıyor.
Tüm bunlar olurken birden bire seçimi ve kurultayı kaybeden Kemal Kılıçdaroğlu ortaya çıkıp ‘Delege isterse aday olurum’ diyor. Partinin ağır topları ile görüşmeler yaparak, Özgür Özel'in elini zayıflatıyor. Son olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı seçiminde ATA İttifakının adayı olmasına rağmen tüm ortaklarını bertaraf ederek, Cumhur İttifakına destek veren Sinan Oğan’ın açıklamaları gündeme bomba gibi düşüyor. Oğan, ‘Kılıçdaroğlu bana Cumhurbaşkanlığı Yardımcılığı ve 3 bakanlık verecekti’ dedi. Kılıçdaroğlu’nun daha önce Ümit Özdağ’a, 3 bakanlık vereceğini taahhüt ettiği protokol kamuoyuna yansımıştı. Böylesi bir dönemde Kılıçdaroğlu’nun tekrar sahneye çıkması sizce de ilginç değil mi?
Son olarak Diyarbakır'da son zamanlarda yaşanan bazı olayları başlıklar halinde hatırlatıp bunun genel seçim öncesi yapılan ittifak ile bağlantısı olup olmadığını takdirinize bırakıyorum.
- Kayapınar’da Starbucks ve Sur'da Burger King şubeleri basıldı.
-TEMA Parkta, bir dans okulunun etkinliği fuhuş yapıldığı gerekçesiyle basıldı.
-Kayapınar’da bir sitenin havuzunda fuhuş yapıldığı iddiasıyla tartışmalar yaşandı.
Bu saldırılara Baro, iş konseyi ve bazı milletvekilleri tarafından tepki geldi. İş yeri sahiplerinin bunda bir dahlinin olmadığını, bu sorunların genel politikalarla giderileceğini açıkladı.
Hak Sanayici ve İş Adamları Derneği (HAKSİAD) Diyarbakır Şubesi ise, ‘Mazlum halkı soykırımla katleden İsrail ile işbirliği yapan ve İsrail'e destek veren firmaların ülkemizde faaliyet göstermelerinin engellenmesi gerekiyor" diye açıklama yaptı.
Zaman zaman yaşam tarzlarına özellikle de kadınlara yönelik farklı farklı müdahale duyumlar ve bilgilerde geliyor. Ancak doğruluğunu teyit edemediğim bilgileri paylaşmak istemiyorum.
Sevgiyle kalın.