Malum Kasım ayına giriyoruz, 2025 yılına girmemize 2 ay kaldı. Bilindiği üzere, her yıl yılın son ayları bir sonra ki yılın hazırlıkları ile bu hazırlıklara dair tartışmaların yoğunlaştığı aylardır. Kuşku yok ki, bu tartışmaların merkezinde, ekonomik ve sosyal konular yer alır. Nitekim, bir yandan Merkezi Yönetimin, bir sonra ki yıl için hedef ve beklentileri ile gelir ve gider kalemlerinin yer aldığı bütçesi Parlamentoda tartışılıp kanunlaşırken diğer yandan ise çalışanlar ile emeklilerin bir sonra ki yıl alacakları ücret artışlarına dair rakamlar belirlenir. Özellikle yılın son ayında tartışmalar, bir sonra ki yıl içinde ülke de uygulanacak asgari (en düşük) ücret üzerinde yoğunlaşmaktadır.
Asgari ücretin belirleneceği Aralık ayına bir aydan fazla bir zaman varken, Uluslararası Para Fonu'ndan (IMF) Türkiye'deki asgari ücrete ilişkin değerlendirme geldi. Geçmişte, emek karşıtı program ve antlaşmalarla Türkiye ekonomisine uzun yıllar yön vermiş IMF, milyonlarca işçi ile bakmakla yükümlü olduğu aile bireylerinin yaşam standardını belirleyecek asgari ücret konusunda, görüş beyan etmesi, gerek bu ücretle çalışanlar ile aileleri gerekse bu ücret temel alınmak suretiyle, ücretleri belirlenen milyonlarca çalışan açısından pek hayra alamet değil.
Ne diyor? IMF'nin Türkiye Masası Başkanı Jim Walsh, asgari ücret geçen seneki gibi yükseltilmemeli. Walsh,’a göre, asgari ücretin geçen yılki gibi artırılması, enflasyon için riskmiş. Hükümetin asgari ücret konusunda bir denge kurması gerektiğini söyleyen Jim Walsh, "Yetkililer de bunu yapmaları gerektiğinin farkında" diyerek hükümetin hazırlıklarına tercümanlık yapıyor. IMF Türkiye Masası Başkanı, hükümete yüksek asgari ücret artışı yerine düşük gelirliler için sosyal programlar geliştirmesi önerisinde bulunmayı da ihmal etmiyor. Yani IMF, hükümete halkı yoksullaştırma politikalarını devam ettir ve yoksullaştırdıklarını, vereceğin sosyal desteklerle kendine bağımlı hale getir önerisinde bulunuyor.
Peki Cumhurbaşkanın bir zamanlar, “arkadaşlar bizden borç istiyor dediler verin gitsin dedim” açıklaması yaptığı IMF, bu açıklamayı neden yapmış olabilir? Öyle ya geçmişte ülke de ekonomik kriz baş gösterdiğinde, borç para almak üzere, kapısını çalan hükümetlerle, stand-by antlaşmaları imzalayıp, bu tür konularda tavsiyelerde bulunan IMF’nin bu tür bir anlaşma söz konusu değilken, böylesi bir tavsiyede bulunmasının amacı ne olabilir? Yoksa iktidar IMF ile anlaşma yapmamış gibi görünüp, IMF programımı uyguluyor? daha doğru bir ifadeyle hükümet IMF’siz IMF programımı uyguluyor? peki Türkiye neden IMF’siz IMF programı uyguluyor? Tüm bu sorular yanıt bekliyor.
Kuşkusuz gerek Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile ekibinin uyguladığı sıkı para ve düşük ücret politikası, gerekse IMF’nin 2025 asgari ücret artışıyla ilgili yaptığı açıklama, Türkiye’nin, adı konmuş ancak kamuoyuna açıklanmamış IMF’siz bir IMF programı uyguladığını gösteriyor. Peki neden IMF’siz. Çünkü IMF borç para için kendisine baş vuran ülkelerden, sıkı para politikası ile ücretleri baskılamanın yanı sıra lüks ve şatafat dahil kamu harcamalarında tasarrufu esas alan, iç denetim mekanizmaları işlevli, kendi denetimine açık bir ekonomi politikası uygulanmasını şart koşmaktadır.
Tüm bu nedenlerle Türkiye, uluslararası sermayenin finans kuruluşu IMF’nin, sıkı para politikası uygulanması ve ücretlerin baskı altına alınması, kamu çalışanlarının sahip oldukları ekonomik ve sosyal haklarda kısıntıya gidilmesi gibi isteklerini uygulayıp, çalışanların yararlandıkları, sosyal tesisler, yemek, servis gibi haklarında kısıntıya giderken, şeffaflık ve denetlenebilirliği içeren diğer taleplerini uygulamaktan kaçınıyor ve IMF’siz IMF programı uyguluyor. Bir başka deyişle, kendi lüks ve şatafatından tasarruf yapmamak için, taktik olarak IMF’den talimat almadığı görüntüsü veriyor. Zira hükümet için “İtibardan Tasarruf” etmemek önemli.
Öte yandan IMF’nin asgari ücretin %25’den fazla arttırılmasının enflasyonu yükselteceği yönünde yaptığı açıklama, asla gerçekçi değildir. Nitekim 2023 yılı enflasyonu %64,77 olurken, asgari ücret %49 artmış ancak enflasyon düşmek yerine artmaya etmiştir. Bu algı enflasyonun nedenine dair hedef saptırmadan başka bir şey değildir. Zira enflasyonun nedeni, bugün açlık sınırının altında kalmış çalışan ve emekli ücretleri değil, şirketlerin açıkladıkları devasa karlardır. Bankaların tarihin en yüksek kar oranlarına ulaşmalarıdır. Nitekim gıda ürünleri fiyatı dünya genelinde gerilerken, Türkiye’de sürekli artan girdilerden dolayı yükseliyor. Akaryakıt, gübre, ilaç gibi ürünlerin fiyatlarında ki artışların yol açtığı gıda enflasyonunu ücret artışı ile açıklamak akıl dışıdır.
Merkez Bankasının, 2024 enflasyon beklentisi %38, Eylül ayında revize edilen Orta Vadeli Program da (OVP), 2024 yıllık enflasyon hedefi %41,5 olarak yer aldı. Bu oran önceki OVP’de yüzde 33'tü. IMF ise asgari ücret artışı %25’i aşmasın diyor. Yani asgari ücret beklenen enflasyonun bile altında arttırılsın istiyor. TÜİK, Eylül sonu yıllık enflasyonu %49,38 olarak açıkladı. 2024 Ocak-Eylül arası 9 aylık enflasyon %35,86 olduğuna göre asgari ücretli 6.096 lirasını kaybetmiş demektir. Buna göre Ocak-Eylül döneminde asgari ücretin alım gücü 10.906 liraya gerilemiştir.
IMF’nin tavsiyesinin kamuoyuna sızdırılması taktikseldir. Zira hükümet, bu rakamı sızdırmak suretiyle, işçi tarafını düşük artışa razı etmeyi hedefliyor. Sadece onu yapmıyor aynı zamanda, bu rakamın 3-5 puan üstünde artışı açıklayacak partili Cumhurbaşkanını, asgari ücretlinin koruyucu meleği olarak göstermeyi hedefliyor. Zira hep yaptıkları gibi, Cumhurbaşkanımızın onayı ve taktirleri ile diyecek rakam aralığını bırakmaları kaçınılmazdır. Hani “ölümü gösterip, sıtmaya razı etmek” diye bir halk deyimi var ya tamda onu yapmaya çalışıyorlar.
İktidar ile arkasında ki Uluslararası Para Fonunun (IMF), tüm bu hazırlıklarına karşılık, içinde Korkut Boratav, Şevket Pamuk, Hayri Kozanoğlu, Yalçın Karatepe, Galip Yalman, Uğur Gürses, Sabri Öncü, Hüseyin Özel gibi, önemli iktisatçıların bulunduğu, Türkiye, Kuzey Amerika, Avrupa ülkeleri ve İngiltere'deki farklı üniversitelerden, Türkiye ekonomisi üzerine çalışmalar yapan, 126 iktisatçı ortak bir açıklama yaparak, asgari ücret artışında hedeflenen değil, gerçekleşen enflasyon oranının" dikkate alınması çağrısında bulundu. İktisatçılar, 2025 yılı Ocak ayı için, IMF’nin öngördüğü asgari ücret artışı için, hedef enflasyon oranının baz alınması ve %25 arttırılması ihtimalinin konuşulmasının "bilimsel ve sosyal açıdan kaygı verici" olduğunu belirttiler.
Türkiye'de uzun süredir devam eden yüksek enflasyonun dar gelirlileri ve asgari ücretle çalışanları "ekonomik olarak daha kırılgan" hale getirdiğini vurgulayan iktisatçılar, bunun "yaşam standartlarını ciddi ölçüde" düşürdüğünün altını çizdiler. İktisatçıların yayınladıkları Ortak metinde, asgari ücret zammıyla birlikte "gelir dağılımını da gözeten bütüncül bir ekonomi politikası izlenmesi" gerektiği vurgulandı ve aşağıda ki dört temel uyarı yapıldı:
· "Enflasyonla mücadelenin toplumsal maliyetinin adil dağıtılması gerekliliği
· "Asgari ücretlilerin alım gücünün korunmasının sosyal devletin bir gerekliliği olduğu,
· "Gerçekleşen enflasyon oranının altında yapılacak ücret artışlarının gelir dağılımını daha da bozacağı,
· "Enflasyonla mücadelenin başarısının dar gelirlilerin yaşam standartlarının düşürülmesi pahasına sağlanamayacağı"
Kuşkusuz asgari ücret belirlenmesinin iç ve dış kriterleri ile mevzuat düzenlemeleri var. Bu mevzuat aynı zamanda asgari ücret belirlemekle yetkili birimlere ilişkin düzenlemeleri de içermektedir. Nitekim Türkiye’de asgari ücret, devlet işçi ve işverenin eşit temsil edildikleri 15 kişiden oluşan komisyon tarafından belirlenmektedir. Hal böyle iken, IMF’nin veya bakanlar ile para politikalarından sorumlu Merkez Bankasının asgari ücret artış oranını telaffuz etmeleri ilgili mevzuata aykırıdır. Dolayısıyla, asgari ücret masasında işçi tarafını temsil eden TÜRK-İŞ ile diğer Konfederasyonların ivedilikle bir araya gelmeleri ve konuya dair ortak tavır belirleyerek, 8 milyon işçi ile ailesini direkt, diğer işçiler, kamu çalışanlarını, emeklileri ve ailelerini ise dolaylı olarak ilgilendiren, Türkiye’nin en büyük toplu sözleşmesine birlikte hazırlanmaları ve asgari ücretle çalışanları sürece hazırlamaları zorunluluktur. Zira bu yapılmaz ise 2025 yılı, sadece asgari ücretle çalışanlar için değil, tüm çalışanlar için baştan kaybedilmiş bir yıl olacaktır!