Veli Beysülen


İktidar Emeklilik Sisteminde Ne Yapmak İstiyor ?

.


Türkiye’de kapitalist sistem, dünyayla paralel olarak 1980 yılında uygulamaya koyduğu kapitalizmin son versiyonu yeni liberalizmle (neoliberalizm) birlikte, önceki yıllarda bünyesine monte ettiği sosyal devlet uygulamalarını terk etti. Bu nedenle yapılan yeni düzenlemelerin tamamı, nüfusun büyük çoğunluğu olan emekçi kitleler için daha çok yoksullaşmayı beraberinde getirdi.
 
Elbette sosyal devleti sadece sosyal güvenlik sistemi ve onun aracı olan sosyal güvenlik kurumları ile sınırlı görmek doğru bir yaklaşım değil. Zira devletin üretim ve tedarik zincirinin içinde olması, iktisadi faaliyetlerde bulunması, mal ve hizmet üreterek yurttaşlarının kullanımına sunmasından tutun, eğitimin ilk basamağından başlayarak, yüksek öğretim dahil tüm çocuk ve gençlere devlet tarafından eşit ve parasız verilmesi, sağlık sisteminin koruyucu sağlık hizmetini önceleyen bir anlayışla yurttaşların en kolay şekilde ulaşmalarını sağlayacak şekilde örgütlenmesi ve kamunun elinde tuttuğu istihdam olanakları ile ücretleri dengeleyerek işsizliği önlemesi gibi tüm faaliyetleri sosyal devlet uygulamaları olarak görmek gerekir.
 
Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel niteliklerinden biri, “Sosyal Hukuk Devleti” olarak anayasanın ikinci maddesinde hüküm altına alınmış olsa da yeni liberal ekonomi modelinin uygulanmaya konmasıyla birlikte tüm bu saydıklarımın önemli bir kısmı tasfiye edildi. 1980’li yıllardan günümüze süren bu tasfiye sürecinde, iktidarların izledikleri taktiği gözden kaçırmamak gerekir. Nedir bu taktik derseniz, tasfiye edilecek kurumsal yapılar önce halkın gözünden düşürülür ve halk gereksizliklerine inandırıldıktan sonra tasfiye edilir. Nitekim bu yöntemle, devletin elindeki birçok tesis özelleştirme adı altında ya peşkeş çekildi ya da kapatıldı.
 
Bunların birçoğunu yapmış olan AKP iktidarının şimdi ki hedefi emeklilik sistemi.
25.07.2024 tarihinde bu köşede yayımlanan, “Kapitalizmin En Vahşi Çağındayız” başlıklı yazımda, kapitalist sistemin dünya genelinde yaşlı bireyleri yük olarak gördüğünü ve emeklilerin haklarının tasfiyesi için yoğun çaba harcadığını belirtmiştim. Aynı yazıda Türkiye’nin de bu politikanın uygulanmaya çalışıldığı bir ülke olduğunu vurgulamıştım. Zira yazının yazıldığı günlerde, gerek AKP grup başkanı Abdullah Güler gerekse partili Cumhurbaşkanı Erdoğan, emeklilik sisteminde sorunlar olduğunu ve bu sorunların giderilmesi için hazırlıklar yaptıklarını belirterek, konunun sonbaharda TBMM’de ele alınacağı yönünde açıklamalar yapmışlardı. Nitekim Abdullah Güler 30.08.2024 tarihinde yaptığı yeni  açıklamasın da, “Gelişmiş ülkelerdeki uygulamayı esas alırsak emeklilikte üç tane başlık öne çıkıyor. Bir tanesi, ödediğiniz prim miktarı, ödediğiniz süre ve yaş. Avrupa'nın gelişmiş ülkelerinde bizim ülkemizde olduğu gibi 40'lı, 45'li ve 50'lili yaşlarda bir emekliliğe rastlayamazsınız. Avrupa'da emeklilik yaşı 65'tir, 67'dir. Kimi ülkelerde de 70 yaşına kadar emeklilik yaş durumu vardır. Bu, sürdürülebilirlik çizgisi açısından önemlidir. Dünya ortalamasına baktığımızda 3 ila 4 çalışana karşılık bir emekli vardır. Ama şu an ülkemize baktığımızda halihazırda yaklaşık 32 milyon çalışan ve 16 milyon 100 civarında emekli olduğunu görüyoruz. Yani 2 çalışana 1 emekli olduğunu görüyoruz. Bizim bu manada mutlaka hem prim miktarını ve yaşı hem de ödenen süreyi esas alacak şekilde daha adil, daha dengeli ve sürdürülebilir mahiyette bir emeklilik sistemini inşa etmemiz lazım.” Şeklinde açıklamalarda bulundu. Yani görünen o ki iktidar bu konuda yeni hak kayıplarının kapısını açmaya hazırlanıyor.
 
Halbuki bu ülkede emekli yaş ortalaması şu anda 56’dır. Buda geçmişten gelen bir birikmenin sonucudur. Zaten 1999 yılında yürürlüğe giren 4447 sayılı kanunun getirdiği kademeli geçiş süreci tamamlanmak üzere olup, bundan sonra kadın sigortalılar 58, erkek sigortalılar ise 60 yaşında emekli olacaklar. Kaldı ki 2008 yılında yürürlüğe giren 5510 sayılı kanunun “Yaşlılık sigortasından sağlanan haklar ve yararlanma şartları” başlıklı 28. Maddesi ile 1.1.2036 tarihinde başlayacak kademeli geçişle kadın, erkek tüm sigortalılar 1.1.2048 tarihinden itibaren 65 yaşında emekli olacaklar.
Peki mevcut kanunlarda Güler’in belirttiği gibi, artık 40’lı 45’li 50’li yaşlarda emekli olunamayacağına göre iktidar neyi düzeltmeyi düşünüyor olabilir. Yoksa hedef emekliliği tamamen ortadan kaldırıp insanları ömürlerinin sonuna kadar çalışmaya mahkum etmek mi? Ne diyor Güler? "Gelişmiş ülkelerde 70 yaşına kadar emeklilik yaşı var!" Peki sayın Güler bu ülkelerin yaş ortalaması kaç? Çalışma koşulları ile çalışma saatlerinden haberin var mı? Vardır elbette ancak amaç toplumu manipüle etmek olunca kriterin birini söyleyen diğerini söylemez.
 
TÜİK verilerine göre, 2023 yıl sonu itibariyle Türkiye'nin toplam nüfusu 85 milyon 372 bin 377 kişi iken 15-24 yaş grubundaki genç nüfus toplam nüfusun %15,1'i. AB 27 ülke ortalaması %10.6. Yani Türkiye nüfusu AB’ye göre genç. %26.0 olan 15 yaş altı çocuk nüfusu da göz önüne aldığımızda Türkiye genç bir nüfusa sahip bir ülkedir. Yaşlı nüfus olarak kabul edilen 65 ve üstü toplam nüfus 8 milyon 722 bin 806 kişi. Güler’in belirttiği 70 yaş üstü kişi sayısı bunun çok daha altındadır. Kısacası iktidarın hedefi, emekliliği tasfiye etmek. Ne diyor Güler, çalışan sayısı 32 milyon. Yaşlılar, çocuklar ve eğitimdeki gençlerin toplamı 35 milyon civarında çalışan göçmenlerle birlikte istihdamda olması gereken toplam nüfus 54-55 milyon civarında. Yani ülkede çalışması gereken nüfusun yaklaşık %50’si kayıtlarda gözükmüyor. O zaman kayıt dışı istihdam toplam istihdamın yarısına ulaşmış demektir. Burada iktidarın cevaplandırması gereken soru şu: Kayıtta görünmeyen milyonlarca insan çalışmıyor mu, yoksa kayıt dışı mı çalışıyor? Kayıt dışı çalışıyorsa kayıt altına almak için çalışmanız var mı?
 
Evet yukarıda belirttiğim gibi, bu ülkede tasfiye edilmek istenen haklar önce gözden düşürülür ve toplum tasfiyeye razı hale getirilir. Yıllardır uygulanan ve geçmişte birçok örneği bulunan bu politikanın şimdiki hedefi emeklilik sistemi. Cumhurbaşkanı açıklamasında emekli maaşları ile birlikte sistemi bir bütün olarak ele alacaklarını söylediğine göre, insanın aklına ister istemez iktidar emekli maaşlarını emeklilik sistemini tasfiye etmek için mi aşağıya çekti sorusunu getiriyor. Öyle ya, şimdi iktidar emekli maaşlarını iyileştireceğim ancak sistem, mevcudu kaldırmakta zorlanıyor. O zaman emeklilik yaşını yukarı çıkarmam gerekiyor. Siz buna razı olun bende emekli maaşlarını en azından asgari ücret seviyesine çıkarayım der mi, der. Peki kabul edilmez veya karşı çıkılırsa ne diyecek? Elbette, muhalefet emekli maaşlarını artırmama karşı çıkıyor diyecek. Yani iktidar kendi uygulamaları ile mağdur ettiği emeklilerin mağduriyetini kullanmayı hedefliyor. Emeklilik yaşını yükseltecek, prim ödeme gün sayısı ile prim oranlarını artıracak. Karşı çıkanları da emekli maaşlarının artırılmasına karşı çıkmakla yaftalayacak. Eh bir taşla birkaç kuş vurmak buna denir.
 
Tüm bunlar için akla gelen ilk şey, 1.1.2036’da başlayacak olan kademeli geçişin öne çekilmesi ve 65 yaş veya daha yukarı emekli olma yaşını mümkün olan en kısa zamanda hayata geçirilmesidir. Kısacası iktidar, bu ülkeye yeni bir Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) faciası yaşatmanın hazırlıklarını yapıyor. Öyle ya gelecek seçimde kendisinin seçilememesi ihtimali yüksek olduğuna göre, gelecek iktidarın kucağına bir EYT bombası bırakmanın kendisi açısından bir sakıncası yoktur.
 
Kuşkusuz iktidar bu konuda özellikle işçi sendikalarıyla pazarlığa oturmayı ve onlardan bazı taleplerde bulunmayı hedefleyecektir. Bence pazarlığın en önemli ayağını SGK primi çalışan payını artırmak ve emeklilik yaşını yükseltmek oluşturacaktır. Eminim masanın altında, kıdem tazminatının fona devredilmesi maddesi de hazır tutulacak ve tazminatı fona devredelim oradan sistemi destekleyeyim oyununa başvuracaktır. Zira iktidar, kıdem tazminatını fona devretme sevdasından vazgeçmiş değil.
 
Evet, son günlerde emeklilik sistemiyle ilgili Cumhurbaşkanı ile partisinin grup başkanı Abdullah Güler’in yaptıkları açıklamalar, iktidarın emeklilik sisteminde geriye gidişe yol açacak düzenlemeler yapma hazırlığının olduğunu gösteriyor. Bence bu konuda yapılacak şey, toplumsal desteği kalmamış olan iktidarın seçimle gitmesi için sandığı güçlü bir şekilde talep etmektir. Emekliler ile çalışanların meclisin açılacağı 1 Ekim’den itibaren, iktidarı erken seçime zorlayacak güçlü eylemlerle seslerini yükseltmeleri kaçınılmazdır. Özellikle asgari ücretin belirlenmesi süreci ortak eylemler için değerlendirilmelidir. Bu yapılmaz ise toplumsal desteği kalmamış iktidar, emekliler ile çalışanları açlığa mahkum edecek kanunları çıkarmakta tereddüt etmeyecektir. O zaman şimdi bu sonbaharda demokratik haklara sahip çıkmanın ve sokakları ısıtmanın zamanıdır! 

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.