21 Ocak 2024 tarihinde başka bir mecrada yayımlanan yazımın başlangıç bölümü şu şekildeydi: "Yıl 2010, AKP iktidarının 8. yılı. Recep Tayyip Erdoğan Başbakan, Mehmet Şimşek ise Maliye Bakanı. Şimşek bir açıklamasında, 'Emeklilere verilen maaş çılgınlıktır.' demek suretiyle emekli düşmanlığı yapmıştı. Bunun üzerine, genel başkanı olduğum DİSK’e bağlı Tüm Emekliler Sendikası (DİSK/EMEKLİ-SEN), bakanı protesto etmiş ve istifaya çağırmıştı."
Mehmet Şimşek’in yukarıya aldığım açıklaması üzerine, sendika merkez yürütme kurulu olarak aldığımız karar gereğince, Emekli-Sen Genel Merkez ve Ankara şubelerinin yöneticileri ile sendika üyeleri, 12 Aralık 2010 tarihinde Maliye Bakanlığı önünde toplanmış ve 'Emekli Düşmanı Maliye Bakanı İstifa' yazılı pankart açarak emeklilerin taleplerine ilişkin sloganlar attığımız bir protesto eylemi yapmıştık. Eylem sırasında sendika adına bir basın açıklaması yapmıştım. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in, 9 milyon emekliyi ( o zaman emekli sayısı 9 milyondu) devletin sırtında yük olarak gördüğünü belirterek başladığım açıklamada AKP’nin 8 yıllık iktidarında emeklilerin alım gücünün düştüğüne dikkat çekmiş ve emeklilerin açlık ve sefaletle boğuştuğunu ifade etmiştim. Şimşek’e kendi alanınla ilgili olmayan sosyal güvenlik haklarını yük olarak görüp sosyal güvenliği nasıl ortadan kaldırabilirim diye zaman kaybedeceğine, istihdamın yüzde 50’sini aşmış olan kayıt dışı ekonominin kayıt altına alınmasına kafa yorması çağrısında bulunmuş ve kayıt dışı ekonomi kayıt altına alındığında ülkenin çok büyük bir kaynağa kavuşacağını belirterek, açıklamaları emeklileri rencide eden bakanı istifaya çağırmıştım.
13 yıl önce yaptığımız bir eylemi, o zamanın başbakanı bugünün cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile o zamanın Maliye Bakanı bugünün Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in, emekliye bakışlarında milim değişiklik olmadığının bilinmesi için buraya yazmam gerekti. Zira 2010 yılında "Emekliye maaş ödemek çılgınlıktır.” diyen Mehmet Şimşek bugün de, "Emekli bütçe üzerinde yüktür." açıklaması yaparak emekliyi sefalete sürükleyen uygulamalara devam ediyor. O zaman başbakan olarak Mehmet Şimşek’in arkasında duran Erdoğan, bugün tüm yetkileri kendisinde topladığı cumhurbaşkanlığı makamında da aynı politikaya devam ediyor. Kısacası iktidarın politikasında değişen bir şey yok.
Tüm bunları belirttikten sonra görünen o ki, "Bu iktidar devam ettiği sürece de değişen bir şey olmayacak." diye vurgulamıştım.
Daha önce yazılarımda birkaç defa, 2002 yılında iktidar olan AKP'nin el attığı ilk alanın sağlık ve sosyal güvenlik alanı olduğunu ve toplumun emekçi kesimlerinin önemli hak kayıpları yaşamasına yol açtığını belirtmiştim. AKP'nin özellikle 2008 yılında yürürlüğe koyduğu 5510 sayılı SSGSS kanunu ile emekli maaşlarının hesaplanma yönteminde hak kayıplarını içeren düzenlemenin yanı sıra, önceki kanunlarda bulunan alt sınır uygulamasını kaldırdığını ve maaş artışlarını yılda iki defa ocak ve temmuz aylarında, altışar aylık dilimler halinde TÜİK'in açıkladığı enflasyon oranlarına endekslediğinin altını çizmiştim. Yine yapısıyla oynadığı TÜİK'in enflasyonu düşük açıklanmasını sağladığını, böylece işçisi, kamu çalışanı, emeklisi tüm emekçi kesimlerin ücretlerinin reel olarak erimesine yol açtığını, bunun ise en çok örgütsüz emeklileri vurduğunu belirtmiştim.
Tüm bunlar yokmuş gibi, özellikle iktidar çevresi son zamanlarda, milyonlarca emekli ile dul ve yetiminin sefaletini farklı sosyal güvenlik kurumlarından maaş alan emekliler arasındaki cüzi artış oranına indirgemeye çalışmaktadır. Halbuki emeklilerin sorunu, 22 yıllık iktidarın yaptığı kanun düzenlemeleri ve kararlarından kaynaklanan komplike bir sorundur. Zira emekli maaşının reel değeri gözününe alınıp, 2003 yılında olduğu gibi bugün asgari ücretin %47 üstünde olması sağlanmış olsaydı, bugün en düşüğü 24.992 lira olacaktı.
Elbette bu durum asgari ücretin çok fazla arttığı anlamına gelmiyor. İktidar, tüm emekçi kesimleri en çok da emeklileri enflasyona ezdirdi. Çünkü Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, yukarıya aldığım açıklamasında da görüldüğü gibi emeklileri yük olarak görüyor.
Evet, 2008 yılından günümüze emeklilerin tamamının aylıkları hızla eridi. Zira gerek enflasyonun TÜİK tarafından düşük açıklanması gerekse emeklilere büyümeden pay verilmemesi aylıkların reel alım gücünü sıfırlamış bulunuyor. O zaman sadece en düşük emekli maaşı üzerinden değerlendirme yapmak, hızla yoksullaşan 16 milyon emeklinin tamamının kayıplarını gözden kaçırmak olur.
Kuşkusuz sosyal güvenlik alanında yapılan düzenlemeler sonucu; sadece en düşük emekli maaşı değil, ortalama emekli maaşları da dibe vurdu. Dolayısıyla, emekli maaşlarının vahameti ortalama emekli maaşlarına bakılınca daha net görülüyor.
Zira ortalama emekli maaşları sefalet düzeyine geriledi. Nitekim, asgari ücrete göre ortalama emekli maaşı 100'den 60'a geriledi. Yani asgari ücret karşısındaki kaybı yaklaşık yüzde 40 oldu.
Peki ne yapılmalı?
Emekli maaşları prim miktarı ve prim gün sayısı dikkate alınarak ve maaş bağlama oranı eski düzeyine çekilerek yeniden hesaplanmalıdır. Aylıklardaki dengesizlik giderilmeli, emekli maaşları büyümeden tam olarak yararlandırılmalıdır. En düşük emekli maaşı asgari ücret seviyesine çıkarılmalı ve asgari ücret altında maaş bağlanmaması için yasal düzenleme ivedilikle yapılmalı. Aksi halde sadece en düşük emekli maaşı değil, ortalama emekli maaşı da sefalet aylığı olmaktan kurtulamaz.
Zaman zaman SGK kayıtlarından ulaştığı bilgileri yazılarında toplumla paylaşan değerli bilim insanı Prof. Dr. Aziz Çelik, ortalama emekli maaşını baz alarak yaptığı tespitlerle, emeklilerin tamamının kaybını ortaya koyan tespitler yapmaktadır. Zira ortalama maaşların dibe vurması, en üst emekli maaşı ile en düşük emekli maaşı arasındaki makasın gittikçe kapandığını ve en düşük emekli maaşının çok yakın zamanda ortalama emekli maaşı haline geleceğini gösteriyor. Bunun adına emekli maaşlarını alt seviyede eşitlemek denir.
Ne yazık ki, ülkeyi yönetenler bu gerçekler yokmuş gibi kamera ve mikrofonlara yüksek sesle göğüslerini gere gere emeklilerimizi enflasyona ezdirmedik diyebiliyorlar. Çünkü onların ezdirmedik dedikleri enflasyon, TÜİK’in rakam oyunları ile düşük açıkladığı enflasyondur. Zira toplumun piyasada karşı karşıya kaldığı enflasyon açıklanan oranın en az iki katıdır. Nitekim bağımsız ekonomistlerin oluşturduğu Enflasyon Araştırma Grubu ENAG’ın açıkladığı aylık ve yıllık oranlar da bunu doğrulamaktadır.
Elbette emeklilerin günlük yaşamlarında karşı karşıya kaldıkları tek sıkıntı ekonomik sıkıntı değil. Zira emekliler sağlık, barınma ve sosyal hayata katılmada önemli sıkıntılarla karşı karşıyalar. Umarım emekliler, bu gerçeklere gözlerini kapatmadan, yıllarını verdikleri bu ülkede kendilerini sefalete mahkum eden iktidara dur demek için örgütlü mücadeleyi bir an önce yükseltirler!
22 yıllık AKP iktidarının emeklileri sefalete sürüklediğini gören ve 31 Mart yerel seçimlerinde emeklilerden hatırı sayılır oranda oy alan ana muhalefet partisi CHP Genel Başkanı Özgür Özel, 26 Mayıs 2024 pazar günü Ankara'da büyük emekli buluşması için çağrı yaptı. Mitinge yüksek katılım oldukça önemli. Bunun için gerek CHP gerekse emekli örgütleri çalışmalarını sürdürüyorlar.
Ana muhalefet partisinin, emeklilerin mücadelesinde sorumluluk üstlenmesi ve böyle bir mitinge öncülük yapması önemli olmakla birlikte, esas olan emekli sendikalarının bu tür buluşmaları gerçekleştirmeleridir. Ancak ülkenin içinde bulunduğu şartlar, iktidarın anti-demokratik uygulamalarıyla emeklilerin örgütlenmesini engellemesi ile emeklilerin yaşadıkları ekonomik sıkıntılar, şimdilik bu tür kitlesel buluşmaları gerçekleştirmelerinin önünde engeldir. Dolayısıyla emekli örgütlerinin CHP'nin insiyatif almasının kıymetini bilerek, pazar günü Ankara Anadolu Meydanı'nı (eski Tandoğan) dondurmaları gerekiyor.
Kısacası emekliler, yıllardır kendilerini yok sayan iktidara seslerini duyurmanın fırsatını iyi kullanmalılar. Haydi emekliler, şimdi "Yeter Artık!" diye haykırmanın zamanı!
Not: Bu yazı, mitinge destek için, değişik zamanlarda yayımlanan önceki yazılardan derlenmiş bir yazıdır.