Ercan Çağlayan

Tarih: 16.03.2025 04:50

Halepçe: Zehirli bir sessizliğin ardından...

Facebook Twitter Linked-in

Bazen bir fotoğraf, bütün kelimelerden daha ağırdır. Halepçe denince gözümün önüne hep aynı kare gelir: Yerde yatan bir baba ve kollarına sıkıca sarılmış küçücük bir çocuk… Sanki uyuyorlarmış gibi ama o uykudan uyanamayacaklarını biliriz. İşte, Halepçe'nin hikâyesi böyle bir fotoğrafın içinde saklıdır.

16 Mart 1988… O gün Halepçe'de insanlar sabaha, hayatın olağan akışıyla uyandı. Kimisi tarlaya gitti, kimisi çocuklarını okula gönderdi. Ama kimse birkaç saat içinde, yaşadıkları şehrin bir mezarlığa dönüşeceğini bilmiyordu. Oysa Irak’ın Baas rejimi çoktan düğmeye basmıştı. Kimyasal silahlar havadan şehrin üzerine serpildiğinde, kimse ne olduğunu anlamadı. Önce bir garip koku duyuldu, sonra nefesler tıkandı. İnsanlar kaçmaya çalıştı ama kaçacak bir yer yoktu. Ölüm, sessiz ve acımasızdı.

O gün Halepçe'de binlerce insan öldü. Ölenler sadece o an nefesini yitirenler değildi; hayatta kalanlar da bir ömür boyu bu felaketin izlerini taşıdı. Kimyasal gazın etkileri yıllarca sürecek genetik bozukluklara, hastalıklara ve sakat doğumlara yol açtı. Bir şehir, bir halk, bir gelecek yok edildi.

Ve dünya… Dünya o gün yine üç maymunu oynadı. Gördü ama görmezden geldi. Duydu ama kulaklarını kapadı. Konuşması gerektiği yerde sustu. Siyasetçiler “durum değerlendirmesi” yaparken, Halepçe’nin çocukları cansız bedenleriyle sokaklarda yatıyordu. Ancak yıllar sonra, Saddam Hüseyin yargılanırken Halepçe'nin adı savaş suçları listesine girdi. Peki bu, ölenleri geri getirdi mi?

Halepçe sadece Kürt halkının değil, insanlığın ortak hafızasında derin bir yara olmalı. Ama ne yazık ki, insan hafızası bazen çok kısa. Bunu Srebrenitsa'da gördük, bunu Gazze’de görüyoruz, bunu dünyanın dört bir yanındaki savaş alanlarında tekrar tekrar yaşıyoruz. Unutuyoruz. Unutmak belki en büyük suç. Çünkü unutulan her katliam, yeni acıların yolunu açıyor.

Bugün Halepçe’yi anarken sadece yas tutmamalıyız. "Bir daha asla" demek yetmez. Aynı şeylerin yaşanmaması için ne yapıyoruz, asıl soru bu. Eğer Halepçe'yi gerçekten anlasaydık, bugün hâlâ savaşlarda kimyasal silahlar kullanılıyor olur muydu? Masum çocuklar, kadınlar, siviller bombaların, silahların gölgesinde yaşamak zorunda kalır mıydı?

Halepçe, bize sadece bir acıyı değil, bir sorumluluğu da hatırlatıyor. Unutmamak, unutturmamak ve en önemlisi, yeni Halepçelerin yaşanmaması için sesimizi yükseltmek zorundayız. Çünkü insanlık ancak hatalarından ders alarak ilerleyebilir. Yoksa tarih, aynı acıları tekrar tekrar yazmaya devam edecek.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —