Bugün mayıs ayının ikinci pazar günü. Yani dünyanın birçok ülkesine paralel Türkiye'de de senede bir gün de olsa annelerin hatırlandığı anneler günü. "Peki, anneler günü nereden gelmektedir? Anlamı nedir? Tüm anneler bu günü mutlu bireyler olarak yaşamakta mıdırlar? Annelere hak ettikleri değer verilmekte midir?" gibi yanıtlanması gereken birçok soru var. Zira gerek ülkemize gerekse dünyaya baktığımızda, annelerin çocukları için kaygılanmadan mutlu bireyler olarak yaşadıklarını söylemek ne yazık ki mümkün değil.
Aslında insanlık tarihi incelendiğinde, anneliğe değer atfedilen anneler günü kutlamaları antik çağa kadar gitmektedir. Nitekim, Antik Yunan mitolojisinde, tanrı ve tanrıçaların annesi olarak bilinen tanrıça Rhea onuruna her yıl ilkbahar aylarında festival düzenlenmekteydi. Yine Antik Romalılar da ilkbahar festivallerini İsa'nın doğumundan 250 yıl öncesinde ana tanrıça olan Kibele’nin onuruna kutlamaya başlamışlardır. Görüldüğü gibi insanlık ailesi gerek Antik Yunan gerekse bir sonra ki medeniyet Antik Roma dönemlerinde, tanrıların annesi kabul edilen ana tanrıça adına da olsa festivaller düzenleyerek anneliği kutsamıştır.
Günümüzdeki Anneler Günü kutlamaları, ABD’de yaşayan Anna Jarvis adındaki kadının,1905 yılında kaybettiği annesi için 1908 yılında başlattığı anma günü ile başlamıştır. Jarvis arkadaşlarını annesinin ölümünden üç yıl sonra, annesinin ölüm yıldönümüne denk gelen mayıs ayının ikinci pazarında evine çağırarak bir anma etkinliği düzenler ve davette bu günün anneler günü olarak ülke çapında kutlanması fikrini arkadaşlarıyla paylaşır. Bu fikrini daha sonra yoğun bir mektup kampanyası ile basın ve kamuoyunun gündemine taşıyan Jarvis’in yürüttüğü çalışmalar sonuç vermiş ve kongre 1914 yılında mayıs ayının ikinci pazarının, Amerika çapında Anneler Günü olarak kutlanmasını kabul etmiştir. Gelenek haline gelen bu kutlama, kısa sürede dünyanın birçok ülkesinde de kabul görmüş ve her yıl mayıs ayının ikinci pazarı Anneler Günü olarak kutlanmaya başlanmıştır.
Ülkemizde de Türk Kadınlar Birliği'nin özel girişimi ve önerisi ile 1955 yılından itibaren her yıl mayıs ayının ikinci pazar günü “Anneler Günü” olarak kutlanmaya başlanmıştır.
Ancak günümüzde kapitalist sistem, Anneler Günü'nü çocukların annelerine hediyeler aldıkları bir gün olarak kutlanmasını teşvik ediyor. Günler öncesinden başlayan reklam kampanyaları ile insanlar, annelerine hediye almaya yönlendiriliyor. Ne yazık ki, özellikle yaşadığımız ülke Türkiye’de reklamı yapılan bazı hediyelerin tencere, tava, fırın, mutfak robotu gibi mutfak eşyası olması, anneyi çocuklarına yemek yapan birey olarak gören sakat bir anlayıştır. Doğrusu, bu son zamanlarda topluma dayatılan kutsal aile ve onun koruyucu meleği kadın rolüne uygun hediyelerle toplum kadının eve hapsedilmesini kabule rıza gösterir hale getirilmektedir. Bir başka değişle sistem, bir yandan bu günü kâr için kullanırken, diğer yandan ise yönetenlerin ideolojik bakışını topluma empoze etmektedir. Öte yandan dünya genelinde aynı zamanda birer anne veya anne adayı olan kadına bakışın hiç de iyi olmadığını görüyoruz. Ne yazık ki, gelişmişinden en geri kalmışına tüm ülkelerde kadın ikinci sınıf insan muamelesi görmektedir.
Kuşkusuz bunun iki önemli nedeni vardır. Bunlar, dinin önemli bir etken olduğu, feodalizmin şekillendirdiği, gelenekçi, erkek egemen toplumsal yapı ile kapitalist sistemin emek sömürüsüne dayanan yapısıdır. Örneğin; içinde yaşadığımız ülke Türkiye’nin de bulunduğu Müslüman coğrafyasında kadın sürekli aşağılanmaktadır. Yine feodal toplumdan kapitalist topluma geçilmiş olmasına rağmen, feodal toplum yapısının yüz yıllardır kadını eş, ana, çocuk ve yaşlı bakımını üstlenmiş, evin hizmetçisi olarak gören anlayış aşılmış değildir. Bunun nedeni, kapitalizmin evinin geçimi için feodal toplumun kendisine biçtiği rolün dışına çıkıp, evinin dışında çalışmak zorunda olan kadın emeği üzerinden muazzam kâr elde etmek istemesidir. Çünkü kırılgan ve eşitsiz koşullarda istidam edilen kadınlar, ataerkil, cinsiyetçi iş bölümünde kendilerine yer edinerek iş hayatında tutunabilmek için daha uzun süre, daha az ücretle çalışmaktadırlar.
Kuşku yok ki, tüm ekonomik ve siyasi krizler ile savaşların ilk mağdurları annelerdir. Zira anneler, yani kadınlar, görünmeyen emek dediğimiz ev içi emeğin yanı sıra, güvencesiz, esnek ve kayıtdışı çalışma biçimlerinde çalışmaktadırlar. Ekonomik krizlerin yanı sıra, savaşın, şiddetin, doğal afetlerin ilk mağdurları da çocuklar ile onların anneleri kadınlardır.
Elbette tarih boyunca, annelere büyük acılar yaşatan olayların başında savaşlar gelmektedir. Ne yazık ki, ilk çağlardan günümüze, birçoğu kral, imparator, padişah, feodal bey gibi yönetenler tarafından, egolarını tatmin etmek için çıkarılan savaşlar annelere büyük acılar yaşattı, yaşatmaya devam ediyor. Bugün hâlâ ülkeleri yöneten politikacıların, iktidarlarının devamı için söylem ve eylemleri ile toplumları düşmanlaştırarak çıkardıkları iç ve dış savaşlarda annelerin çocukları ölmeye devam ediyor. Ne yazık ki, yaşadığımız ülke Türkiye’nin de içinde bulunduğu coğrafyada bulunan enerji kaynaklarından dolayı, gerek bu kaynaklar üzerinde hakimiyet kurmak isteyen emperyalist merkezlerin planları, gerekse bölge ülkelerini yönetenlerin toplumları etnik ve dini ayrıştırmalarla çatıştırma politikaları nedeniyle savaşların eksik olmadığı bir coğrafyadır. Kuşkusuz bu savaşların bir diğer sonucu ise yol açtığı yıkımlar nedeniyle, ailelerin yerlerini terk etmeleri, göçmen durumuna düşmeleri, gelirden yoksun kalmaları, açlık ve sefalete sürüklenmeleridir. Elbette tüm bunlar, en çok çocuklar ile anneleri vurmaktadır.
Bunun yanı sıra, dünya genelinde kadına yönelik şiddet önemli bir sorun olarak varlığını sürdürmektedir. Türkiye kadına yönelik şiddetin tırmanarak sürdüğü ülkelerin başında gelmektedir. Şiddetin tırmanarak sürdüğü Türkiye, 2021 yılında 19 Mart’ı 20 Mart’a bağlayan gece, tek imza ile ilk imzacısı olduğu, kadına yönelik şiddet ile aile içi şiddetin önlenmesine ikişkin sözleşme olan İstanbul Sözleşmesi'nden çekildi. Bir başka deyişle devlet, en önemli görevlerinden biri olan insandan insana yönelen şiddeti önleyerek, imsanın can ve mal güvenliğini sağlamanın yanı sıra temel insan haklarından, yaşama hakkını korumak için yapması gerekeni yapmayacağını beyan etmiş oldu. Kadına yani annelere ve anne adaylarına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri politiktir. İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmek, kadını ikinci sınıf insan olarak gören ve onu din ile gelenekçilik kalıplarına hapsetmeyi amaçlayan zihniyetin sonucudur.
Ne yazık ki bu durum, Türkiye’yle sınırlı olmayan din ve gelenekçiliğin hâkim olduğu dünyanın hemen tüm ülkelerinde yüz yıllardır yönetim erkini ellerinde bulunduranların uyguladıkları genel bir politikadır. Çünkü onlar, yaptıkları adaletsizliklere karşı çıkılmasın, gayri insani sistemleri sürsün diye eğitimi hep geri planda tutuyorlar ve kadının cahil kalarak itaat etmesini istiyorlar. Zira iktidar sahipleri eğitimli kadının, eğitimli anne olacağını, eğitimli annenin yetiştireceği çocukların kendilerine biat etmeyeceklerini, bilimi rehber alacaklarını ve bu gayri insanı düzeni alaşağı ederek, şatafatlarını bozacaklarını çok iyi biliyorlar.
Devamı, emek ve doğal zenginliklerin sömürüsüne bağlı olan, emperyalist kapitalist sistemin yol açtığı eşitsizlik ve gelirin adaletsiz paylaşımından dolayı, içinde bulunduğumuz 21. Yüzyılda her yıl yüzbinlerce çocuk Afrika ülkelerinde açlıktan ölüyor. Yine dünyanın birçok ülkesinde, eğitimde olması gereken milyonlarca çocuk, çocukluğunu yaşayamadan ve biyolojik gelişmesini tamamlayamadan, ilkel koşullarda çalışıyor.
Evet, bugün Anneler Günü. İstisnasız bütün ülkelerin yönetenlerinden bugün annelere dair çok güzel sözler duyacaksınız. Anneliğin kutsallığından ve annelerin hakkının ödenemeyeceğinden dem vuracaklardır. Kısacası diğer birçok günde olduğu gibi, bugün de hepimiz yönetenlerin gerçek duygularını yansıtmaktan uzak, samimiyetsiz açıklamalarına şahit olacağız.
Tüm olumsuzluklara rağmen, savaşların son bulduğu, hiçbir çocuğun aç yatmadığı, canından can veren, dünyaya getirdiği can parçası yavrusu için her türlü fedakarlığı göze alan, yemeyen yediren, uyumayan uyutan, hiçbir annenin çocuğu için kaygılanmadığı, üzülmediği ve gözyaşı dökmediği, annelerin, çocukları ve sevdikleriyle birlikte, güzel günlerde mutlu yaşadığı bir dünyaya ulaşılması ve sadece bir günün değil, 365 günün anneler için, bayram tadında yaşanması dileğiyle, tüm annelerin ve anne adaylarının Anneler Günü'nü kutluyorum. Göstermelik değil, gerçek anneler günü için annelere verilecek en güzel hediye, çocukları ile mutlu yaşamalarının sağlanmasıdır.