Psikoterapist Haydar Alper Eser


Gerçek Duygu Ama Yapay Zeka

.


Merhabalar cümleten. Akademik makalelerin klişe girişleri gibi başlamak zorunda kalacağım. ‘’Son dönemlerde tartışma konusu haline gelen’’ gibi. Aslında başka tartışma konuları da var ancak ben şimdi size okul kantinlerine zam geldiğini, bir tost ve bir ayranın bugünkü hesaba göre yüz on lira yaptığını, o da kantinci denen ihale sevicilerin insafları kadar doyurucu halde olduğunu söylersem; muhtemeldir ki kaçarsınız. Üstelik bu tost sonrası ellerini yıkamak için lavaboya da gidemiyor çocuklar. Doğru tahmin dostlar, sabun kalmamış!

Gelelim filmler, atölyeler, online birçok içerikte tartışılan ve en nihayetinde kara kara haberler ile gündemi sarsan konuya. Psikoterapiye gitmek yerine yapay zekâya dertlerimi anlatıyorum. Hem daha ucuz, hem de her an ulaşabiliyorum. Üstelik daha önce gittiğim yüz yüze terapilere göre daha kibar, daha bağışlayıcı, daha kabul edici. Son kısmı ben abarttım, anlaşılmak için gerekliydi bu. Ama birkaç yıla bunları da ekollerin bakış açısı ile karşılaştırmaya başlayacaklar. Bilgisayar kullanmayı bilen kişiyi iyi uzman ettiler, yapay makale yazan kişilere unvan verdiler. Mesleğin en büyük sorunu isminden önce kırk tane şeyin terapisti olan kişilerin henüz gerçek ve yüz yüze bir seansa dahi girmemiş olması. ‘’Süpervizyon kapsamında, uygun ücretli, 4 oturum’’ sonrası sizlere ömür.

  • Yapılandırılmış eğitimler ile yapılandırılması imkânsız problemleri çözmeye çalışıyoruz.

İnsan olduğumuzu unutuyoruz. Danışanın nesne olmasını engellemek ve ona özneliğini hatırlatmak bir yana; kalkıp biz de nesne halini alıyoruz. Nesne satıyor, nesne kazanıyor, insanlar bizi güzel nesneler olmadığımız için eleştiriyor. Talep edilenin bu denli hassas olduğu noktadaki açığı da instagram terapistlerinden ilham alan yapay zekâ kapatıyor. Yazılan en bedbaht cümlelere bile ‘’ah, tebrik ederim, bu çok ilham verici’’ diye başlayan yansıtmalar yapıyor. Aslında içerik yansıtması yapıyor bence ancak gariban ve başı okşanmamış milyonlar bunu duygu yansıtması olarak algılıyor hemen. Önerilen kitabı okuyan kişi ‘’kendimize bilbiyoterapi yapıyoruz’’ diye moda giriyor. Psikolojiye dair buzların erimesi için harika, bazen sosyalleşme adımı, özgüven kazanımı için de. Bilgi önemli, bilmek için uğraşmak önemli, peki ya anlam?

‘’Logos is deeper than logic’’ diye çıktığımız bu yolda (anlam, bilimden derindir) yapay zeka bize adeta koltuğa geçince sesini değiştiren, ulaşılmazı parmaklar ucuna getiren ve zor şartlardaki bireye ‘’biraz daha direnebilirsin’’ hissini veren aygıt haline geliyor. Sabrın sonu selamet mi intihar/özkıyım mı onu da bugüne kadar işlenen haberler bize kanıtlıyor. Çokça panele, sempozyuma konu oldu bu. Şaşırtıcı sonuçlar da çıktı. Mesleki gelişime kendini kapatmak demektir zaten ötesi. Bizler de kullanıyor ancak bunu ‘’yarın işsiz kalır mıyım korkusu ile’’ özdeş hale getirmiyoruz. Biz nasıl ki psikiyatri öncesi bir basamak haldeysek o da en iyi halde bizden önceki basamaklardan biri halinde görülebilir. Tüm basamakları atlayıp emojili yanıtlar okuyarak iyileşeceğini düşünenler maalesef boşlukta kalıyor.

Bizden hızlı, bizden zeki, bizden işlevsel. Keşke bizim gibi sorumluluk ve vicdan bilinci de olsaydı da biz de iyice bizden istendiği gibi pazarda limon, inşaatta harç ve bilimum işlere yönelseydik. Koca bir ülkenin ruh sağlığını toplumsal travmalarda bu hale getirdikten sonra psikoterapiyi de ulaşılmaz kılan bir yapıdan da ne bekleyebilirdik ki? Birbirini yiyen dernekler, yitip giden canları dahi es geçiyor hırstan. Bazı gözler kör, bazı eller küçük, bazı kulaklar da hastalık seyriyle tıkalı olabiliyor. ‘’Yahu Hocam bu konu da mı ekonomik, bu da mı politik?’’ diyen varsa şayet hatırlatırım, ‘’Psikoloji, ya politik olur ya da rezil!’’ demiştim. Ruh sağlığı hizmetleri kapitalizm kurbanı olmaya devam ettikçe, psikoterapi toplumun sadece yüzde üçüne, beşine hitap eden, belli bir sosyoekonomik düzey arayan hale gelmeye devam ettikçe bütüncül bir nefes alamayacağız. Kafası dolu ama cebi boş kesim ise çareyi mümkün oldukça ücretsiz kapılarda arayacak. Yapay zekâ, yapay kitap, yapay inat. Ee, duygu gerçek!

Ki zaten istenen bizim saf dışı kalmamız artık. Şeker ve karınca fotoğrafları ile topluma yön veren hocaların seslerini duymak istiyorlar. Kahvedeki tuzu kuru dayıların, binbir çile ile yarını meçhul jenerasyona akıl verdiği bir ülke olmayı başardık işte. Biz siber psikolojiyi, robopsikolojiyi öne sürdükçe ‘’bizim zamanımızda iki tokat…’’ diye başlayan cümlelere maruz kalacağız.

Kaçacak yerimiz yok gibi düşünüyoruz. Oysa tam burada ihtiyacımız var birbirimize. Çokça platform var bu anlamda. Dil bilen, kültür bilen, alan mezunu, güvenilir. Çekinmeyin, arayın, yazın, sorun. Hatta yapay zekâyla olan sohbet geçmişinizden de bahsedin. İnsanın çokça veri yakalayacaklardır size dair. Yalnızlıktan, yoksulluktan, yapaylıktan uzak yarınlar olsun. Bu kez standart dışı bir veda edeyim:

  • ‘’Döktüğünüz varsa doldurun, ağlattığınız varsa güldürün yıktığınız varsa kaldırın. Göz verildi göresiniz diye, kulak verildi dinleyesiniz diye, dil verildi söyleyesiniz diye. Gördüğünüzü örtün, görmediğinizi söylemeyin. Ararsanız bulursunuz, verirseniz alırsınız, inanmazsanız işte meydan; gelin görürsünüz.’’

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.