Veli Beysülen

Tarih: 19.09.2024 01:51

Eyvah Bilal de ekonomistmiş!

Facebook Twitter Linked-in

Son ekonomist Bilal Erdoğan, AKP’nin Kocaeli’nde düzenlediği sözde İnsan Hakları Eğitim Kampı'nda gençlerle yaptığı sohbette, Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) konusunda muhalefeti suçlayarak, “Muhalefet baskı yaptı EYT Kanunu'nu çıkarmak zorunda kaldık. Ben de hak kazandım ama EYT büyük bir felaketti.” dedi. Öncelikle Bilal Bey'e soralım, sen 1981 doğumlusun ve 1999 yılında 17-18 yaşlarındaydın. O tarihte hangi işyerinde çalıştın da EYT Kanunu'nda emekliliği hak ettin? Hani 40-45 yaşında emekli oluyorlar diye şikayetçisin ya peki sen kaç yaşında emekli oldun? Cumhurbaşkanının oğlu olarak, çıksaydın göğsünü gere gere ben hak ettim ama emekli olmuyorum deyip örnek olsan olmuyor muydu? Bilal Bey, Bununla da kalmayarak, “Yok öyle yatarak para kazanmak!” diyor. Sanıyorum bunu bu ülkede söyleyecek en son kişi Bilal Erdoğan'dır. Zira kendisinin 20 yılda edindiği servet, insanın çalışarak  edineceği servet değildir.   
 
Evet, Cumhurbaşkanının oğlu Bilal Erdoğan’ın bunları hangi bilgi birikimi ve deneyimle veya hangi sıfatla söylediğini bilmesek de nereden aldığı güçle söylediğini biliyoruz. Öncelikle şunu belirteyim; Bilal Bey'in bir partinin İnsan Hakları Eğitim Kampı'nda bunu söylemesinin kendisi insan haklarına aykırıdır. Zira “felaket” dediği EYT’ililere emeklilik hakkı tanınması olup, yapılan işlem gasp edilmiş bir insan hakkının teslimidir. Tabii insan hakları konusunda bilgi sahibi olmaya gerek duymayan ekonomist Bilal Erdoğan, insanların işe başlarken devletle aralarında akide dönüşmüş olan sosyal güvenlik mevzuatına uygun hak kazandıkları emeklilik haklarının gasp edilmesinin insan hakkı ihlali olduğunu bilmesi mümkün değil.      
 
Daha önce de yazılarımda defalarca yazdım, 8 Eylül 1999 tarihinde çıkarılan 4447 sayılı kanununun, emeklilik yaşı ve prim ödeme gün sayılarına ilişkin hükümlerinin geriye doğru işletilmesi ve kademeli geçişle insanların hak ettikleri emeklilik haklarının kullandırılmaması, çalışanların kazanılmış haklarını ellerinden alan bir anayasa ihlaliydi. Zira yürürlükte bulunan kanuna göre işe başlamış olan kişi, bu kanundaki şartları kabul etmişken, devlet ise kişiye kanundaki haklarını sağlamayı taahhüt etmiştir. Bir başka deyişle, yürürlükte bulunan kanun devlet ile yurttaş arasında imzalanmış akittir. Normal işleyişte, olağanüstü bir durum ortaya çıkmadığı sürece, yurttaş akitteki koşulları yerine getirinceye kadar emeklilik talep etme hakkına sahip olmadığı gibi, devletin de akidin şartlarını yurttaşın aleyhine olacak şekilde değiştirme hakkı yoktur. 
 
Elbette bir devlet, ülke nüfusunun demografik yapısındaki değişimleri, bilimsel veriler ışığında gözlemleyerek buna uygun sosyal güvenlik düzenlemeleri yapabilir. Yani yurttaşlarının emeklilik hakkını elde etmelerinin koşullarını değiştirebilir. Ancak bunu yurttaşların aleyhine, onların kazanılmış haklarını ortadan kaldıracak şekilde yapması mümkün değildir. Zira gerek hukukta gerekse anayasada dokunulması mümkün olmayan kazanılmış ekonomik ve sosyal haklar vardır. Bu haklardan birisi de her yurttaşın işe başlarken yürürlükte bulunan sosyal güvenlik mevzuatının teminatı altında olan emeklilik hakkıdır. Bu nedenle yapılacak kanun düzenlemesinin geriye işletilmesi ve yurttaşların işe başlarken yürürlükte bulunan kanun veya kanunlara göre sahip oldukları haklarının ellerinden alınması anayasa ihlalidir.
 
Son ekonomist Bilal Bey'in bilmediği, EYT’nin 1999 yılında çıkarılan 4447 sayılı kanunun kazanılmış hakkın gaspına yol açacak şekilde geriye işletilmesinden kaynaklandığıdır. Kısacası bu bir insan hakları ihlalidir. Ve ne yazık ki cumhurbaşkanının oğlu olmaktan başka devlet ve partiyle ilgili bir görevi bulunmayan Bilal Erdoğan, adına İnsan Hakları Eğitim Kampı denen bir etkinlikte yaptığı konuşmada seçim yatırımı olarak bu hakkın iadesi için kanun çıkarılmış olmasını “Felaket” olarak nitelendiriyor. "Bilal’in bunları konuşmaya yetkisi yok" diyebilirsiniz. Ancak ülke aile şirketi gibi yönetildiği için kendisini şirketin varisi olarak gören Bilal Bey, kendisinde bunları söyleme hakkı görüyor. Dolayısıyla, birilerinin Bilal’e asıl felaketin bu ülkenin yeraltı ve yer üstü zenginliklerinin, halkın vergileri ile kurulmuş tesis ve işletmelerin bir avuç sermayeye peş keş çekilmesi olduğunu, kendisinden önce "Ben ekonomistim" diyen babasının faizleri, “NAS” var diyerek indirtmesinin yol açtığı yüksek enflasyonla sermayeye kaynak aktarmasının ülke nüfusunun büyük çoğunluğunu sürüklediği açlık sefalet olduğunu hatırlatması gerekiyor.   
 
Öte yandan Bilal Bey'in bilmediği bir başka şey ise, 1999 yılında DSP, MHP ve ANAP koalisyon hükümetince çıkarılan 4447 sayılı kanununun TBMM’de görüşülmesi sürecinde, kendi babasının da mensubu olduğu zamanın ana muhalefet partisi Refah Partisi (RP), benim yukarıda belirttiğim gerekçelerle muhalefet etmiş,
kanunun yürürlüğe girmesinden sonra ise iptali için Anayasa Mahkemesi'ne başvurmuştu. Şimdi adama sormazlar mı “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?” diye.
 
Bilal Bey konuşmasında, “Bir ekonomist olarak söylüyorum. Normalde ülkeler mültecilerden orta vadede ekonomik olarak kazanır.” Bu açıklamasına tepkiler çığ gibi. Ancak ne yazık ki tepkiler aynı konuşmada geçen, “Türkiye’deki mültecilerin suç oranı, suç türleri itibariyle kendi vatandaşlarımızınkinden daha düşük, daha az.” cümlesi üzerinde yoğunlaştı. Bilal Bey'i eleştirenler, Suriyelileri kendi vatandaşlarından üstün tutmakla suçlayıp yüklendiler. Elbette haklılık payları var. Ancak tartışmayı kuru kuruya mülteci yurttaş ayrımı üzerinden yapmak yerine, soruna bütünlüklü bakacak değerlendirme yapılmasına ihtiyaç var. Dolayısıyla, bu tartışmaları yaparken şu sorulara cesaretle cevap aramak gerekiyor. Suriyeliler neden burada? Suriye’yi kim neden karıştırdı? Suriye iç savaşında Türkiye’nin sorumluluğu ne kadar ve şu andaki rolü ne? Dünyanın değişik bölgelerinden Suriye’ye taşınmış ve halen bu ülkenin bazı bölgelerini ellerinde tutan cihatçı örgütler, bu insanların yaşamları için tehdit oluşturuyorlar mı? Suriyelilerin ülkelerine dönmeleri için gerekli ortam var mı? Ve de asıl sorulması gereken soru: Suriyeliler neden sığınmacı olarak, sınır bölgesinde Birleşmiş Milletler gözetiminde kamplarda değiller de ülkeye dağılmış mülteci statüsündeler? Aslında bu sorunun cevabı Bilal Erdoğan’ın açıklamasında bulmak mümkün.
 
Nasıl mı? Açıklayayım: Ne diyor Bilal Erdoğan, “Ülkeler mültecilerden orta vadede kazanırlar.” Son ekonomist Bilal Bey bu cümlesi ile mültecilerin ucuz işgücü olarak çalıştırıldıklarını ve bundan kazanım sağlandığını itiraf ediyor. Tabii bundan işverenlerin özellikle adına Anadolu Kaplanı dedikleri vahşi sermayenin kazanım sağladığını gizlemek için ülkenin kazandığını söylüyor. Hatırlayacaksınız eski içişleri bakanı Süleyman Soylu da katıldığı bir programda  “Suriyeliler giderse en çok işverenler üzülecek. Çünkü onları kayıtdışı çalıştırıp para kazanıyorlar.” demişti. Evet, yanlış okumadınız. Kaçak çalıştırmayı önlemesi gereken bu ülkenin içişleri bakanı, işverenlerin mültecileri kayıtdışı çalıştırdıklarını ve bundan kazanım sağladıklarını itiraf etmişti.   
 
Kuşkusuz ülkelerindeki savaştan dolayı yerlerini yurtlarını terk etmek zorunda kalmış olan milyonlarca Suriyeli mülteci, bu ülkede kaçak ve ucuz işgücü olarak çalıştırılıyor. Birçoğu kayıt altında olmayan ve nerede olduğu bilinmeyen bu insanlar, asgari ücretin bile altında ücretle çalıştırılıyorlar. İktidar ise bu ucuz işgücünün kullanılmasını seyrederek, bu ülkenin emekçileri ile Suriyeli emekçileri karşı karşıya getirme politikası güdüyor ve sermayeye kazanım sağlıyor. 
 
Zaman zaman yazılarımda, kayıtdışı ekonominin ve onun işgücü olan kaçak çalışmanın ülke ekonomisi ile sosyal güvenlik sistemine darbe vurduğunu yazarım. Nitekim iktidar, kayıtdışı (kaçak) çalışmanın yol açtığı prim kaybının önüne geçecek tedbirleri alıp gerekli denetimleri yapmak yerine, sosyal güvenlik sistemi ile emeklilik sistemini tartışma konusu yapıyor ve ikinci emeklilik yutturmacası ile Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi'ni hayata geçirmenin hazırlıklarını yapıyor. Bu konuyu önümüzdeki yazılarda daha detaylı bir şekilde irdelemeye devam edeceğim. Zira şimdilik konumuz son ekonomist Bilal Bey'in açıklamaları. Doğrusu Bilal Bey de ekonomist olduğuna göre, insan bu ülkenin yönetiminde tek söz sahibi olan cumhurbaşkanın bütün ailesi ekonomist olduğu halde, bu ülkenin ekonomisi neden bu kadar kötü diye düşünmeden edemiyor. Yoksa bunun da nedeni dış güçler ile işbirlikçisi muhalefet mi dersiniz. Olur tabii. Bu muhalefet var ya ondan her şey beklenir. Baksanıza Bilal Bey bile işi çözmüş ve onların yüzünden EYT’lilere emeklilik hakkı tanıyan kanunu çıkararak ülkeyi felakete sürüklediklerini söylüyor.  

          


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —