Son günlerde sıkça duyduğumuz orman yangınları, yalnızca birer felaket haberi değil, aynı zamanda gezegenimizin karşı karşıya olduğu derin bir krizin yansımasıdır. Dolayısıyla Türkiye’den Avustralya’ya, Amazonlar’dan Sibirya’ya kadar dünya genelinde artan orman yangınları, doğaya, insanlara ve küresel ekosisteme geri dönüşü olmayan zararlar veriyor.
İklim değişikliği, insan ihmali ve plansız arazi kullanımı gibi faktörlerin birleşimi, bu yangınların hem sıklığını hem de yıkıcılığını artırıyor. Peki, bu yangınlar ne kadar alan yuttu, hangi türler sonsuza dek kayboldu ve eğer böyle devam ederse dünya nasıl bir geleceğe sürüklenecek? Gibi sorulara cevap bulabilmek için hem hafızamdaki bilgi ve yakın tarihteki yangınları anımsadım, hem de onlarca kaynaktan elde ettiğim bilgiler doğrultusunda durumun vahametini gördüm.
Orman yangınları, ekosistemlerin temel taşlarını yerle bir eden bir felakettir. Ormanlar, dünya üzerindeki karasal biyolojik çeşitliliğin yüzde 80’inden fazlasına ev sahipliği yapar ve karbon yutakları olarak iklim değişikliğiyle mücadelede kritik bir rol oynar. Ancak her yıl dünya genelinde yaklaşık 10 milyon hektar orman alanı yok oluyor. Bu, İzlanda’nın yüzölçümüne eşdeğer bir kayıp demek!
Türkiye’de ise durum farklı değil. 2021 yılında yaşanan büyük yangınlar, 140 bin hektar orman alanını küle çevirdi. 2012-2022 yılları arasında ise toplamda 236 bin 425 hektar orman alanı yangınlarda yok oldu. Bu, sadece ağaçların değil, milyonlarca bitki ve hayvan türünün yaşam alanlarının da kaybı anlamına geliyor.
Yangınlar, biyolojik çeşitliliği doğrudan tehdit ediyor. Örneğin, Amazon Yağmur Ormanları’nda 2019’da yaşanan yangınlar, 9 bin 60 kilometre karelik bir alanı yok etti ve bu bölgede yaşayan jaguarlar gibi nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan türler için son sığınaklardan birini tahrip etti.
Avustralya’da ise 2019-2020 yangınlarında yaklaşık 107 bin kilometrekarelik alan yandı ve bilim insanları, 1 milyara yakın hayvanın bu yangınlarda öldüğünü tahmin ediyor. Özellikle koalaların yüzde 25’inden fazlası bu felakette yaşamını yitirdi.
Türkiye’de de durum vahim: Akdeniz ve Ege bölgelerindeki yangınlar, kaplumbağalar, kemirgenler, böcekler ve endemik bitki türleri gibi yangına karşı savunmasız canlıları yok ediyor. Örneğin, Datça Hurması ve Anadolu Salebi gibi dar yayılımlı bitkiler, habitat tahribatı nedeniyle nesli tükenme riskiyle karşı karşıya.
Orman yangınları, hayvanların yaşam alanlarını yok ederek besin zincirini altüst ediyor. Türkiye’de 166 memeli, 466 kuş ve 129 sürüngen türü bulunuyor; bu türlerin çoğu, yangınların tehdidi altında. Yangınlar sırasında kaçamayan kaplumbağalar, kemirgenler ve böcekler doğrudan hayatını kaybediyor; hayatta kalanlar ise yiyecek bulmakta zorlanıyor. Örneğin, Akdeniz Fokları ve Saz Kedileri gibi nesli tehlike altındaki türler, Türkiye’deki yangınlar ve habitat kaybı nedeniyle daha da büyük risk altında.
Nesli tükenen hayvanlar konusunda kesin rakamlar vermek zor olsa da, iklim değişikliği ve yangınların etkisiyle son 50 yılda biyolojik çeşitliliğin yüzde 68’i kayboldu. Türkiye’de vaşak, leopar, Hazar Kaplanı, Kızıl Geyik ve Alageyik gibi türler, yangınlar ve habitat kaybı nedeniyle ya tamamen yok oldu ya da kritik derecede tehdit altında. Bu kayıplar, ekosistemin dengesini bozarak bitki tozlaşmasından su döngüsüne kadar her şeyi etkiliyor. Örneğin, arılar gibi tozlayıcı türlerin kaybı, tarımsal üretimi tehdit ederek insan yaşamını doğrudan etkiliyor.
Orman yangınları, iklim değişikliğini hem besleyen hem de onun bir sonucu olan bir kısır döngü yaratıyor. Yangınlar, ağaçların karbon tutma kapasitesini yok ederek atmosfere büyük miktarda karbondioksit salıyor. Bir ağaç yılda ortalama 25 kilo karbondioksit emerken, yangınlar bu kapasiteyi sıfırlıyor ve karbon salınımını arttırıyor. Dahası, yangınlar sırasında açığa çıkan kimyasal gazlar ve partiküller, güneş ışınlarını soğurarak küresel sıcaklık artışını hızlandırıyor.
Türkiye’de 2024’te 3 bin 797 orman yangını yaşandı; bu, 1988’den beri kaydedilen en yüksek sayı. Böyle devam ederse 2025 sonunda en yüksek rakama ulaşmak zor olmasa gerek. Tabi ki, bu yangınlar, sadece ormanları değil, su döngüsünü de bozuyor. Yangın sonrası değişen toprak yapısı, suyun toprağa sızmasını zorlaştırarak sel riskini artırıyor ve su kaynaklarını kirletiyor.
Eğer bu döngü kırılmazsa, dünya daha sıcak, daha kuru ve daha tehlikeli bir yer haline gelecek. Bilim insanları, küresel sıcaklık artışının 1,5 dereceyi aşması durumunda, biyolojik çeşitliliğin yarısının yok olabileceğini ve deniz seviyelerinin 2100’e kadar 26-77 santimetreye yükseleceğini öngörüyor. Türkiye’de ise yağışların 2050’ye kadar yüzde 15-20 azalması bekleniyor, bu da su kıtlığını ve yangın riskini daha da artıracak.
Orman yangınlarının insanlığa maliyeti, sadece doğayla sınırlı değil. Türkiye’de son 5 yılda yangınlar nedeniyle 2 milyar 193 milyon metreküp kereste yandı ve 438 milyar dolarlık maddi kayıp yaşandı. Ancak maddi kayıplar, manevi yıkımın yanında sönük kalıyor. Ormanlar, 1,6 milyar insanın gıda, barınak ve gelir kaynağı; bu, dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 20’si demek. Yangınlar, turizm ve tarım gibi sektörleri vurarak ekonomik çöküşlere yol açıyor. Dahası, yangınlardan yayılan duman, insan sağlığını tehdit ederek solunum yolu hastalıklarını artırıyor
ÇÖZÜM İÇİN NE YAPMALI?
Orman yangınlarını önlemek ve etkilerini azaltmak için hem bireysel hem de toplumsal adımlar atılmalı. İlk olarak, insan kaynaklı yangınların yüzde 90’dan fazlası ihmal ve kasıtlı yakmalardan kaynaklanıyor. Bu nedenle, ormanlık alanlarda ateş yakmaktan kaçınmak, cam ve yanıcı maddeleri doğaya atmamak kritik.
İkincisi, yangına dayanıklı ağaç türleri (örneğin, servi) kullanarak ağaçlandırma çalışmaları yapılmalı. Hükümetler, Paris İklim Sözleşmesi gibi uluslararası anlaşmalara bağlı kalarak karbon salınımını azaltmalı ve yenilenebilir enerjiye yatırım yapmalı. TEMA Vakfı gibi kuruluşlar, ormanların korunması ve restorasyonu için projeler yürütürken, bireyler de bu tür STK’lara destek olabilir.
Orman yangınları, doğanın ve insanlığın geleceğine yönelik bir uyarı çanıdır. Her yanan ağaç, her kaybolan tür, gezegenimizin nefes alma kapasitesini biraz daha azaltıyor. Ancak umut var: Sürdürülebilir yaşam alışkanlıkları, bilinçli politikalar ve kolektif çaba ile bu yıkımı durdurabiliriz. Unutmayalım ki, doğa bizimle pazarlık yapmaz; ama ona iyi bakarsak, o da bize iyi bakar. Bugünden başlayarak, ‘Benim etkim ne olur ki?’ demeden, hep birlikte harekete geçelim. Çünkü her birimizin attığı küçük bir adım, gezegenimizin geleceğini değiştirebilir.
Sevgiyle kalın.