Psikoterapist Haydar Alper Eser


Depremin Ruhsal Artçıları -1-

.


Tam bir hafta önce bu saatlerde ertesi gün için çok heyecanlıydım. Sunuculuğunu yaptığım Psikolüzum adlı programın yeni bölümünde ‘’Neden Korku Filmi İzleriz?’’ adlı konuyu işleyecektim. 

Korkunun psikolojik temelleri nelerdi, birey kendini korumak için neden korkuya ihtiyaç duyardı anlatacak, korku filmlerine duyulan ihtiyacı duyuracaktım. Ne mi oldu? Korku filmi izlemedik elbette. Korku filmi yaşadık!

Haberleri hepiniz takip ediyorsunuzdur. On ilde doğrudan, kalan yetmiş bir ilde ise dolaylı olarak hissedilen bir ‘’Beşeri Afet’’ yaşadık. Okuma yazma biliyorum. Lisede coğrafya dersleri de aldım. Bunun bir doğal afet olduğuna inanmak için yeni bir heyet kurmanız gerekir bana karşı. Hele ki günlerdir bir ruh sağlığı saha çalışanı olarak gördüklerimden, yaşadıklarımdan sonra daha da güçleşir işiniz.

Bir alan var, başında beyaz leçekleri olanlar bir yerde oturmuş, gençleri ateş başlarında küme küme toplanmış. Odun taşıyan, çay dağıtan, su uzatan, elinden geleni ardından alıp sunan herkes orda. Orda ama her şey güzel değil anlatıldığı kadar. Örneğin konuşmak yasak! Çıt çıkarmak yok! Bir skeç gibi. Sanki her şey önceden yazılmış gibi. Arada bir zorla bulunup getirilen araçlar kontağı kapatır. Bir kargaşa başlar, birinin adı söylenir. İsim herkese aktarılır kulaktan kulağa. Biri çıkar ‘’diya mın e’’ der, biri çıkar ‘’ bavê min e’’ der. Bazen oğulları olur bu bazen kızları, bazen gelinleri bazen de torunları. Sonunda söylenen şey bellidir. Biri ‘’ex’’ der. ‘’Ex’’ nedir kimse anlamaz o an. X, ‘’ks’’ diye okunmaz. Gençlerden biri başını önüne eğer. ‘’ Rehma Xwedê’’ der. Gerisini Xwedê bilir. 

Çocuklarla çadırlarda oynana oyunlar biter, çizilen resimlerin analizleri biter. Destekten ‘’psiko’’ çıkar, sosyallik yalnız kalır. Kaldırıma yığılanlar olur, saçını yolanlar olur. Bir gün düşünün. Sayısızca bu haberleri aldığınız, sayısızca yıkımlar yaşadığınız. Aslında depremin ruhsal artçıları yaşanıyor son birkaç uzun saattir. Beşeri Afetler ile çalışmak hepimiz için zor olmalı!

On şehir, milyon insan, açıklanan otuz bin ölü. Sayı daha da artacak orası kesin ancak yolunda gitmeyen bir şeyler var. Bir ülkede ölüler sayı işi oldu mu orada bazı şeyler ters gidiyor demektir. Yazıyı politize etmeyeceğim. Öfkemi buraya aktarmayacağım. Bir ruh sağlığı çalışanı olarak bunun bir Doğal Afet kapsamında değerlendirilmesini istemiyorum sadece. Bu durum başlangıcı doğal olsa da etkileri beşeri olan bir ihmal. Bu nedenle alan çalışanlarının çalışma konularında hataya düşmemesini isterim. İnsanlara sadece acılarını yaşayacakları alanlar açın. Fiziksel ihtiyaçlarını karşılayın, duygularını engellemeyin, herkese yardım edeceğim diye insanları maskelemeyin. Uzun vadede etkiler üzerine zaten çalışılacaktır. Çok temel bir husus var bizler için.

  HİÇBİR ŞEY YAPAMAYACAK DURUMDAYSANIZ ZATEN BİR ŞEY YAPMAYIN!

FAYDA SAĞLAYAMIYORSANIZ EN AZINDAN DURUN VE ZARAR VERMEYİN! 

Bu ülkeye, bu halklara zarar veren yeterince insan mevcut. Yıkımına sebep oldukları evler, hastaneler, havalimanları ve her fırsatta arkasına saklandıkları ‘’ve bil kaderi’’  ithamının altında kalmıyorlar. O halde şu sıralar çok okunan ‘’Zelzele (Zilzal) Suresi’ni’’ tekrar hatırlayalım. ‘’Ve mey ya'mel miskale zerratin şerray yerah.’’ Tez 

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.