Tarih 1 Temmuz 2024 Bloomberg HT-Habertürk canlı yayına katılan Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, birçok konuda açıklamalarda bulunurken konuşmasının bir yerin de “enflasyonda ki düşüş kalıcı hale” gelecek diyor. Ve 3 Temmuz tarihinde bir kamu kurumu olan Türkiye İstatistik Kurumu TÜİK Haziran ayı enflasyonunu %1,64 olarak açıklıyor. Nasıl iyi hazırlanmış bir tezgâh değil mi? Tabii TÜİK önceden yazılmış senaryoyu sahneye koymaya devam ederek, aynı açıklamasında son bir yılın enflasyonunu ise %71,6 olarak açıkladı. Halbuki piyasa aktörlerinin Haziran ayı enflasyon beklentisi %2,28 olmuş, İstanbul Ticaret odası (İTO) aylık enflasyonu %3,42, bağımsız Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) %4,27, açıklamıştı. ENAG yıllık enflasyonu ise %113,08 olarak açıklamıştı.
Elbette hükümete bağlı ondan aldığı talimatları bilimin üstünde gören TÜİK için, kimin enflasyonu ne kadar açıkladığının ya da piyasa enflasyonunun çok daha yüksek olmasının bir önemi yoktu. Onun için önemli olan, bakanın 2 gün önce yaptığı açıklamanın altını doldurmaktı. Ne demişti bakan, “enflasyonda ki düşüş kalıcı hale gelecek.” O zaman, bu açıklamanın gereğini yaparak, enflasyonu düşmüş gösterme görevi TÜİK’indi. Kurum nihayetinde 3 Temmuz’da görevini layıkıyla yaptı ve enflasyonun düşüş trendine girdiğine dair kanı oluşturacak oranı açıkladı. Zira Mehmet Şimşek’in, o cümleyi ve çok daha fazlasını söylemesinin özel bir amacı var. Şimşek, uyguladığı ekonomik politika gereği, çalışanlar ile emeklilerin ücret artışlarını düşük tutmakla meşgul ve bu hedefe ulaşması ise enflasyonu aşağı çekmesiyle mümkündür. Zira Temmuz ayında ücretler, 1 Ocak-30 Haziran 2024 tarihleri arasını kapsayan 6 aylık enflasyon oranına endeksli artacak. Açıklanan oranlara göre eski SSK ve BAĞ-KUR emeklilerin maaşları 6 Aylık enflasyon oranında artarken, Memurlar ile emeklilerinin maaşları, Kamu Çalışanları Sendikaları ile Kamu İşveren Kurulu arasında imzalanmış toplu sözleşmeye göre yine Enflasyona endeksli artacak.
Haziran ayı enflasyonun açıklanması ile bu maaşların artış oranları netleşti. Açıklanan enflasyon oranına göre SSK ve BAĞ-KUR emeklileri 1 Temmuz itibariyle, %24,73, Memur ve Memur emeklileri ise %19,32 artış alacaklar. İşin ilginci, hali hazırda hazineden destekle, 10 bin lira olarak ödenen en düşük emekli maaşını artıracak yasal düzenleme yapılmadığı takdirde kök maaşı, 10 bin liranın altında olan milyonlarca emekli hiç artış alamayacak. Bu konuyu, 30 Haziran 2024 tarihinde başka mecrada yayımlanan “YUMUŞAMA VE TRİBÜNE OYNAMAK! Başlıklı yazımda detaylı olarak açıklamıştım. Dolayısıyla, burada kısaca açıklamaya çalışayım, eğer en düşük emekli maaşını yükseltecek yasal düzenleme yapılmazsa, kök maaşı 10 bin liranın altında olup, yılbaşından bu yana hazineden destekle 10 bin lira alan milyonlarca emekli, yılbaşına kadar 10 bin lira almaya devam edecek.
Mehmet Şimşek aynı konuşmasında başka konularda da açıklamalarda bulunarak, gerçekleri çarpıtmaya devam ediyor. Bakanın özellikle asgari Ücret ve EYT’lilerle ilgili söylediklerini duyunca insan, acaba Bakan Bey, başka ülkeden mi bahsediyor diye düşünmeden edemiyor.
Bakan beye göre, iktidarlarında Türkiye’de asgari ücreti reel olarak %5,5 artırmışlar. Reel olarak artırdık dediği asgari ücret, 2002 yılında 184 lira çeyrek atın ise 32 lira. Buna göre 2002 yılında asgari ücretle 5,75 adet Çeyrek altın alınıyordu. Bugün asgari ücret 17.002 lira çeyrek altın 4.076 lira ve 4,17 adet çeyrek altın alınabiliyor. Kayıp 1,58 adet çeyrek altın. Yalnızca bu rakam bile bakanın söylediğinin aksine asgari ücretin satın alma gücünün eridiğini açıkça ortaya koyuyor. Bakan asgari ücrete yılın ikinci yarısı için artış yapılmayacağını açıklarken, muhalefeti kastederek, konunun istismar edildiğini ve popülizm yapıldığını söylerek, “popülizmin Türkiye'yi nerelere getirdiğini gördük. Asgari ücretin vergi dışında bırakılmasının maliyeti 670 milyar TL.” diyerek, ülkede en alt gelir seviyesine sahip 8 milyon çalışanın aldığı asgari ücretin vergi dışı bırakılmasını popülizm olarak açıklıyor. Halbuki asgari ücretin vergi dışı bırakılması çalışandan ziyade işveren içindir. Zira asgari ücret net olarak belirleniyor ve işçinin eline belirlenmiş olan rakam geçiyor. Dolayısıyla, asgari ücretin vergi dışı bırakılmasının pratikte işçiye bir kazanımı yok. Dolayısıyla, asgari ücretin vergi dışı bırakılması brüt miktarının yani işverene maliyetinin aşağı çekilmesidir. Böylece yıllardır her yıl asgari ücret tespit masasına oturan işveren temsilcilerinin, asgari ücretin maliyetinin yüksek olduğu yönünde ki talepleri karşılanmaktadır.
Öte yandan, dünya genelinde sembolik ücret olan ve çalışanların %3-4’ünün aldığı asgari ücret, Türkiye’de artık asgari değil ortalama ücrettir. Zira işçilerin, anayasa ve yasaların tanıdığı sendikalaşma ve toplu sözleşmeli çalışma haklarını kullanmalarının, işverenler tarafından kanun dışı yol ve yöntemlerle engellenmesinden dolayı, özellikle özel sektörde çalışanlarının nerdeyse %50’si asgari ücret veya biraz üzeri ücretle çalışıyor. Kısacası Türkiye asgari ücreti değil, ortalama ücreti konuşuyor.
Tüm bu gerçeklere rağmen Hazine ve Maliye Bakanı Türkiye'nin gelişmekte olan ekonomiler arasında en yüksek asgari ücrete sahip olduğunu ve asgari ücretin yeterli olduğunu belirterek, Avrupa’dan Bulgaristan, Macaristan’ı, Asya’dan Endonezya, Filipinler, Tayland, Latin Amerika’dan ise Brezilya, Şili, Kolombiya gibi ülkeleri örnek verdikten sonra” Türkiye’de asgari ücret düşük değildir!” diyor. Tabii bakan, bunu söylerken, kendilerinin Türkiye’nin Dünya’nın en büyük 10 ekonomisinden biri olacağını vaat ettiklerini, ancak bunu başaramadıklarını ve Türkiye’nin şu anda 21. Sırada olduğunu belirtmiyor. Dolayısıyla, kıyaslamayı ekonomik olarak daha seviyede olan, gelişmemiş ülkelerle yapıyor. Bu nedenle de özellikle Avrupa’dan Bulgaristan ve Macaristan gibi ülkeleri örnek veriyor. Yani Şimşek köylü kurnazlığı ile Türkiye’nin, asgari ücrette OCED ve AB üyesi ülkeler içinde alt sıralarda olduğu gerçeğini saklıyor.
Bakanın popülizm olarak açıkladığı bir başka düzenleme ise EYT’lilerin sadece bir kısmının emekli olmalarını sağlayan yasal düzenlemenin yapılmış olmasıdır. Bakın bu konuda ne diyor bakan, “EYT'nin bu sene yıllık maliyeti 724 milyar TL, neredeyse milli gelirin yüzde 2'sine yakın bir rakamdan bahsediyoruz.” Dikkat ettiyseniz bakan maliyeti, emekli olan EYT’lilere ödenen maaş olarak değil, toplam maliyet olarak söylüyor. Çünkü EYT’lilere emeklilik hakkı tanıyan yasanın çıktığı 2022 yılının sonunda bağlanan kişi başı ortalama maaş 8,733 lira, emekli olan kişi sayısı ise 2 milyon 250 bin kişidir. Bu rakamlara göre yasanın çıktığı süreçte, ödenen toplam maş, aylık 19 milyar 650 milyon lira, yıllık ise 235 milyar lira civarındadır. Tabii bakan. Burada bağlanan maaş üzerinden bir maliyet hesaplaması yapıyor ve maliyeti yüksek göstermek amacıyla, emekli olan EYT’lilerden vergi ve prim alınmaması gibi çeşitli yan etkenlerle toplam maliyet çıkarıyor. Bunlar dahil edilse bile bakanın açıkladığı rakam çok afaki bir rakamdır. Bakanın gözden kaçırdığı bir başka gerçek ise EYT’lilerin büyük çoğunluğunun yaşlarından dolayı işsiz oldukları gerçeğidir. Halbuki bakanda çok iyi biliyor ki, genç bir nüfusa sahip olan ve gençlerinin önemli bir kısmı işsiz olan Türkiye de işverenler kalifiye olmayan yaşı biraz ileri insanları çalıştırmıyorlar.
Gördüğünüz gibi, bu ülkenin ekonomi politikalarının direksiyonunda oturan Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek gerek rakam oyunları ile gerekse emekçiler lehine olan yasal düzenlemeleri, popülistlik olarak açıklamak suretiyle, algı çalışması yapıyor. Açlık sınırının 19 bin, yoksulluk sınırının 60 bin lirayı aştığı, bir asgari ücretin ve iki emekli maaşının ev kirasına yetmediği, bu ülkede milyonlarca emekçi ve emekli ile emekli dul ve yetimi, açlığa mahkûm eden politikasını savunuyor.
Ne yazık ki, bir avuç sermayeye kaynak aktarmakta sınır tanımayan, bütçe de 1 trilyon liraya yakın vergiyi işverenlere bağışlayan, Kredi Korumalı Mevduat (KKM) hesapları için yüz milyarlarca lira faiz ödeyen, kullanım garantili otoyol, köprü, tünel, havaalanı ve şehir hastanelerini yapan şirketlerin kasalarına bütçeden yüz milyarlar aktaran hükümetin Hazine ve Maliye Bakanı, toplumun çoğunluğunu oluşturan emeğiyle yaşayanları devletin sırtında yük olarak görüyor ve rakam oyunları ile bütçe açığını onlara bağlıyor. Bu saatten sonra çalışanlar ile emekliler için en önemli görev, AKP iktidarının ülkenin başından gitmesi için, tüm demokratik yol ve yöntemleri kullanarak mücadeleyi yükseltmektir. Zira bu ülkenin acil ihtiyacı erkenden de erken, derhal seçimdir!