Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) “Yaşam Memnuniyeti Araştırması 2021” araştırma sonuçlarına göre Diyarbakır nüfusunun yüzde 24,75’i hayatından memnun değil. Diyarbakır’ı sırasıyla Dersim, Urfa, Mardin, Muş, Bitlis ve Batman izliyor.
Şırnak yüzde 7,75 oran ile 67. sırada izliyor. O halde karşımıza çıkan iki sonuç var. Ya bu sonuçlar politikanın bireysel psikolojik ruh sağlığı ile ilişkili değil, ya da son dönem oranları ile taban tabana ilişkili!
Çoğu, magazin temeli oluşturabilecek haberin psikolojik izahı isteniyor benden. Yaşantılar için ‘’olay olmuş bitmiş, peki sizce nasıl durumlar?’’ deniyor. Bugün giriş yazısında verilen haberin izahını, mutluluk düzeyimiz kadar yazmaya çalışacağız ve sanıyorum bu yazı oldukça kısa sürecek.
Mutluluğun izahı yapılırken bazen bunun bir duygu olduğu söylenir. Kendiliğinden veya dışsal etmenler aracılığı ile ortaya çıkan bir duygu. Oysa mutluluk tanımı kadar mutsuzluğun, güzellik tanımı kadar güzel olmayanların da izahını yapabilmek gerek. Ortaya konan tabloya gelin tam tersini inceleyerek başlayalım. Nedir mutsuzluk?
Tanımda ‘’isteklere ve özlemlere ulaşmaya dair yolda sekteye uğrama sonucu bireyin yaşadığı burukluk, yorgunluk, umutsuzluk gibi duyguların bütünü’’ diye geçiyor. O halde mutsuzluğun kendisi bir duygudan ziyade birçok duygunun bir kalabalık hali diyebiliriz.
Aynı tanımdan gelin bu kez mutluluğun ne olduğunu bulalım. Zor değil. İsteklerimizin ve özlemlerimiz kesintisiz karşılanırsa, bu konuda bize bir zorluk çıkmazsa veya dolaylı yoldan oluşturulmak istenmezse bizler kendimizi yaşam dolu, enerjik ve daha fazla akışın içerisinde hissederiz. Ortaya çıkan bu komplike duyguya da mutluluk deriz. O halde kendisi de zıttı da bir duygudan ziyade bazı ihtimallere bağlı olan bütüncül bir izlem sunuyor bizlere.
Konuyu biraz daha açıp bazı sorular soralım hep birlikte. Hedonizm yolunda karşımıza çıkan her türlü doğrudan veya dolaylı engel bizleri tanımın olumsuzuna itiyor. Asgari düzeyde duygunu açmak istedin ve yapamadın, o halde mutsuzluğa yakınsın. Asgari düzeyde duygunu açtın ve olumsuz dönütler aldın, o halde mutsuzluğa yakınsın. Asgari düzeyde maaşlar aldın ve evine bakamadın, o halde mutsuzluğa yakınsın!
Ne sanıyorduk? Psikolojinin bir ‘’burjuvazi bilimi’’ olduğunu mu? Attığımız her adımın bir izahı olmalı ancak dışarıdan gelen tehdik, korku, taciz ve fobiler o denli içselleşmiş ki bu halkı evrenin en güvenilir ve en konforlu şehirlerine de yerleştirseniz artık kendine bir çeşit ototehdit, otokorku, ototaciz ve otofobiler uygulayacak. Kavramların akademik boyutu yerine bir süre kavramların realist boyutuna odaklanalım ve ‘’akademiye taşınması gereken konularla halkın yaşaması gereken konuları’’ lütfen karşılaştırmayalım.
Tüm bunlardan yaptığım derleme sonucunda mutluluğun da tıpkı mutsuzluk gibi komplike bir duygu halinden çıktığını ve artık bir tepki haline evrilmeye başladığını aktarabilirim. Anne çocuğunu döver, çocuk ağlar. Ağlaması değil, mutsuz olması tepkidir. Aynı anne çocuğuna sarılır, çocuk güler. Gülmek değil, mutlu olması tepkidir.
Bizim de tanımı henüz yapılamamış ancak bizleri hem döven hem bağrına basmaya çalışan, kendi vurduğu yeri öperek acıyı hafifletmeye çalışan duygusal annelerimiz var. Bu annelerimizin adı ihtiyaçlar hiyerarşisinin birinci basamağında takılıp kalan kalpler taşıyor. Başka basamaklara çıkmamızı bırakın; onları düşünmemiz dahi engelleniyor.
Her yüz kişiden yirmi beşinin (ki benimle birlikte yirmi altı ve bu yazıyı okuyanlarla beraber daha da artacağını düşündüğüm) mutluluktan uzak olduğu bir şehirde insanların neden gülemediğe, şiddetin, öfkenin, terörün, uyuşturucunun ne denli yaygın ve kalıcı olduğuna şaşmamalıyız. Urfa ve Mardin ile birlikte en genç nüfusa sahip şehirler olduğumuz için en çok kahvehaneler bizim şehirlerimizde. Sigara yoksa tütün, sevgi yoksa madde, saygı yoksa kan, bağ yoksa intikam şiarı ile nereye kadar gideceğiz?
Bu depresif durumların içsel bir öfkeden kaynaklı olduğu ve zamanla bu iç öfkenin dışa suç şeklinde aktarılabileceği konusunda daha önce çok yazılar/programlar yayınladım. Artık bazı şeylerin bitmesine olan inancım azaldı. Bitmesinden ziyade en azından anlaşılması için uğraşıyorum.
Umuyorum doğru yerde doğru tepkiler verebiliriz. 2021 sonucunda yaşanılan onca hastalık ve ölüm haberleri yetmezmiş gibi, yılın sonucunda da mutsuzluğun birinciliği ile ödüllendiriliyoruz. Bizden sonra gelen şehirlere bakarsanız amcamızın, dayımızın, halamızın, teyzemizin çocukları hepsi! O halde bölge olarak mutsuzuz!
Herkesin bu konuda bir görevi olmalı. Mutluluk nasıl ortak bir bilinçle yaşanabilecekse, insan tek başınayken mutlu olmaktan bile geri çekiyorsa kendini kitlesel bir mutsuzluğu da itmemeli. Benim, senin, bakanın, başkanın, sivilin, toplumun, kuruluşun, derneğin, yazarın, çizerin görev başına değil de ‘’bilinç başına’’ gelmesi şart! Aksi halde mutsuzluğun üstümüze yıkılacağı yetmiyormuş gibi mutsuzluğun müsebbibi de biz olacağız. Üstelik sürüp giden yıl içerisinde de bu oranların çürümüş meyvelerini yılsonunda milyonlarca lira zarara uğramış bir çiftçi gibi hasat edeceğiz.