Veli Beysülen

Tarih: 02.01.2025 09:10

2025 yılı emekçiler için zor bir yıl olacak

Facebook Twitter Linked-in

Bugün 2 Ocak, bundan tam bir yıl önce başka mecra da yayımlanan, “TÜRKİYE 2024 YILINA NASIL GİRDİ?  Başlıklı yazıma "Yeryüzünde iki iktidar biçimi vardır. Biri meşru diğeri zora dayanır. Meşru olan genel iradeyi yansıtır. Ne var ki iktidarın genel iradeyi yansıtarak kazandığı meşruiyet, demokrasinin yeterli koşulu değildir. İktidarın uygulama biçiminin de meşru olması gerekir. Bu meşruiyeti sağlayan ise denge denetim (yasama, yürütme, yargı) mekanizmaları dır.” Siyasi fikirleri ile 1789 Fransız Devrimine yön vermiş. Ve 1712-1778 yılları arasında yaşamış ünlü Fransız düşünür Jean Jagues Rousseau’nun bu tespiti ile başlamıştım. Bundan 246 yıl önce hayata veda etmiş olan Rousseau, bu tespitini sanki günümüz Türkiyesi için yapmış. Zira Türkiye, son birkaç yıldır olduğu gibi, 2025 yılına da iktidarın uygulamalarıyla yol açtığı meşruiyet krizi altında girdi.
 
Seçilmişlere yönelik uygulamaları ile meşruiyet krizine yol açan ve 31 Mart 2024 tarihinde yapılan yerel seçimleri kaybeden iktidar Bloku, şimdilerde erken veya zamanında yapılacak genel seçimlerde iktidarını sürdürme arayışı içinde. Nitekim Emperyalizmin Suriye'yi ele geçirme projesi çerçevesinde,  2011 yılında başlattığı iç savaşı kaybeden Beşar Esad'ın, 2024 yılının son günlerinde Suriye'yi terk etmesiyle, bu ülkede yaşanan iktidar değişikliğini, kendi zaferiymiş gibi sahiplenen iktidar bloğu, bunu iç siyasette, toplumun desteğini yeniden kazanmak için kullanıyor. Ancak çok denklemli uluslararası müdahalelere açık, Suriye’de kimin iktidar olacağı, nasıl bir yönetim oluşacağı, güçlü merkezi yönetimin mi, yoksa yerel özerkliğe dayanan federasyon tipi yönetimin mi? Kurulacağı henüz netlik kazanmış değil. Daha açık bir ifade ile Suriye’de oyun kurucu olarak öne çıkacak olan, ABD önderliğindeki emperyalist batı blokunun, Suriye konusunda vereceği nihai karar, Türkiye'nin bu ülke üzerinde ki etkisinin sınırlarını belirleyecektir.

Suriye'de yaşananlara paralel olarak, Türkiye iç politikasında yaşananalar iktidar blokunun bir siyasi strateji değişikliğine ihtiyaç duyduğuna işaret ediyor. TBMM’nin 1 Ekim 2024 tarihinde açılmasıyla birlikte, iktidar blokunda görülen bariz söylem değişikliği toplumu, “Bayram değil seyran değil eniştem beni niye öptü” sorusunu sormaya itti. Zira iktidarın küçük ortağı, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin, "Abdullah Öcalan gelsin, DEM parti TBMM grubunda örgüte silah bırakma çağrısı yapsın" demesi herkesi şaşırttı ve HDP/DEM partiye yönelik sert açıklamalarıyla bilinen Bahçeli’nin, bu söylem değişikliğini sorgulamasına yol açtı. Bu çağrı üzerine DEM parti'nin, Öcalan’la görüşmek için Adalet Bakanlığına yaptığı başvuru kabul edildi ve önceki çözüm sürecinde İmralı heyetinde yer almış, DEM parti Milletvekilleri, Pervin Buldan ile sırrı Süreyya Önder, İmralı’da Öcalan’la görüştüler. Süreç nasıl işler ilerler mi? bunu zaman gösterecek. Zira İmralı'ya giden heyetin yaptığı açıklama Öcalan'ın, çözüm yeri olarak TBMM’yi gösterdiğini ve muhalefeti de işin içine katacak, bir sürecin işletilmesi gerektiğine işaret ettiğini gösteriyor.  

Kuşkusuz bu ülke da yaşayan her insan, daha çok insanın ölmemesi ve yoksul halk için kullanılacak daha fazla kaynağın heder olmaması için, Kürt sorununun demokratik çözümü için gerekenlerin yapılmasını ve adım atılmasını beklemektedir. Ancak bunun çok kolay olmadığı bilinen bir gerçektir. Kaldı ki önceki çözüm sürecinde yaşananlar, taraflar arasında güvensizliğe yol açmış olduğundan, iki tarafta kendisini olaya daha temkinli yaklaşmak zorunda hissediyor. Umarım tüm zorluklar aşılır ve gerçek bir barışa ulaşılır.    

İlginçtir, iktidar Bloku bir yandan bunları yaparken diğer yandan ise seçilmişlere yönelik baskılarına devam ediyor. Nitekim 14 Mayıs 2023 tarihinde yapılan Milletvekili genel seçimlerinde Türkiye İşçi Partisi, Hatay Milletvekili seçilen Şerafettin Can Atalay, Anayasa Mahkemesinin iki defa verdiği hak ihlali kararına rağmen, yetkisi olmayan Yargıtay 3. Ceza Dairesinin, verdiği sözde kararın TBMM’de okunması sonucu Milletvekilliğinin düşürüldüğü ilan edildi. Öte yandan, 2014 ve 2019 yerel seçimlerinin ardından yaptığı gibi, 2024 yılında da 31 Mart 2024 tarihinde yapılan Yerel Seçimlerde seçilen, Belediye Başkanlarını görevden almaya ve yerlerine kayyum atamaya devam etti. Üstelik bu sefer, Kürt halkının tercih ettiği DEM partiye mensup Belediye Başkanları ile yetinmedi, Türkiye'nin nüfus bakımından en kalabalık ilçesi CHP'li İstanbul Esenyurt Belediye başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer’i de görevden alıp tutuklattı.

Maalesef Türkiye en tepeden aşağıya doğru, her türlü hukuksuzluğun yaşandığı, bu hukuksuzlukların yol açtığı bir yığın sorunla 2024 yılını geride bırakarak 2025 yılına girdi. Ne yazık ki, 2025 yılının kendisinden önceki yılları aratmayacağına dair çok fazla emare görünmüyor ufukta. Daha açık bir ifadeyle Türkiye, hukuk tanımaz yönetim anlayışıyla yeni yıla girdi. Kuşkusuz bu hukuksuzluk hayatın her alanına sirayet ediyor.
 
Gelir dağılımındaki eşitsizlik, hayat pahalılığı ile işsizliğin yol açtığı geçim sıkıntısı ülke nüfusunun emekçi büyük çoğunluğunu ekonomik olarak zora sokarken, yukarıda kısmen değindiğim gibi siyasal özgürlükler gittikçe kısıtlanıyor ve muhalif siyasi anlayışlar ile bireyler için siyaset yapmak gittikçe zorlaşıyor. Elbette baskı siyasi alanla sınırlı değil. Muhalif medya, sendikalar, meslek odaları ve demokratik kitle örgütlerinin tamamı ile bağımsız habercilik yapmaya çalışan, iktidarı eleştiren yazı ve yorumlar yayımlayan bağımsız medyanın da sesi kesilmeye çalışılıyor.
 
Ücretlerin, ekonominin direksiyonunda oturan Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile ekibinin uyguladığı kemer sıkma politikasından dolayı, gerçekleşen değil, beklenen enflasyon kadar arttırılması, çalışanlar ile emeklilerin reel kayıplarının artarak devam etmesine yol açıyor. Bir başka deyişle, halkın büyük çoğunluğunun alım gücü hızla eriyor. Bu politika sonucu, TÜİK’in açıkladığı resmi yıllık enflasyon oranı %47, bağımsız ekonomistlerden oluşan Enflasyon Araştırma Grubu ENAG’a göre ise %86 iken, çalışanların yarısından fazlasının geçim ücreti haline gelmiş asgari ücret, %30 oranında artırılarak 22.104 liraya yükseltildi. Resmi enflasyonun bile %17 altında kalan bu artışı partili Cumhurbaşkanı, “çalışanlarımızı enflasyona ezdirmeme sözümüzün arkasında durduk” diye savunurken, Mehmet Şimşek, 2025 yılı sonu için, beklenen enflasyonun üzerinde artış vermekle övünüyor. Halbuki 22 yıldır ülkeyi yöneten iktidarın belirlediği hiçbir ekonomik hedef tutmuş değil. Kuşku yok ki, TÜRK-İŞ’in açıkladığı açlık sınırı rakamının sadece 1000 lira üstünde olan bu rakam, yılbaşında gelen zamlarla, işçinin eline geçmeden açlık sınırının altına gerileyecektir.

Öte yandan asgari ücretle çalışanlar ile asgari ücrete yakın ücret alan çalışanların yanı sıra, aile bireyleriyle birlikte toplam sayıları 30 milyondan fazla olan emekliler ile emekli hak sahiplerinin büyük çoğunluğu, asgari ücretin altındaki aylıkları ile yaşama tutunmaya çalışıyorlar. Asgari ücretin gerçekleşen yıllık enflasyonun altında arttırılmasının ardından gözler, emekliler ile emekli dul ve yetimlere verilecek artışa çevrildi. Bu oran, 3 Ocak tarihinde Aralık ayı enflasyonunun açıklanması ile belli olacak. Tahminler bu oranın %16-17 arasında olacağı görülüyor. Asıl sorun, kök maaşı düşük olan emeklilere hazineden destekle verilmekte olan 12.500 lira en düşük emekli maaşının kaç liraya çıkarılacağıdır. Bu rakamın 14 bin ile 15 bin arasında olacağının tartışılıyor olması, milyonlarca emeklinin sefaletinin artarak süreceğini gösteriyor.

İşçi sınıfı ile toplumun emekçi diğer katmanlarının yaşadığı sefalete karşılık, başta iktidar yandaşı olanları olmak üzere, sermaye kârına kâr katmaya devam ediyor. Yandaş şirketler adrese teslim ihaleler verilmesinin yanı sıra bu şirketlere tanınan vergi muafiyetleri ile milyarlarca lira vergileri tahsil edilmiyor.

Öte yandan muhalefete mensup belediyelerin, SGK prim borçlarını, tahsil edeceğini açıklayıp, belediyelere merkezi bütçeden aktarılan paradan kesen iktidar, işverenlerin prim borçlarını görmezden gelmeye devam ediyor.

2002 yılında iktidar olan AKP, Anayasa’nın ikinci maddesinde hüküm altına alınmış, devletin temel niteliklerinden, Sosyal devleti ortadan kaldırdı. Yetmedi baskı ve hukuksuzluklar gölgesinde uyguladığı ekonomik politikalarla işçi sınıfı ile toplumun emekçi katmanlarını yoksullaştırmaya devam ediyor. Yaşadığımız ülke Türkiye, ekonomik, siyasi ve sosyal birçok sorunla 2025 yılına girdi. Bu nedenle, enflasyonun altında ücret artışları verilen çalışanlar ile emekliler için, 2025 yılı zor bir yıl olacak!                                                              


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —